Huzurevi:huzur mu, terk edilmek mi?

vefa ile ilgili makalealıntı sözleri

Bodrum ilçesindeki evinde yaşamını sürdüren Müzeyyen Senar’ın sağlık durumunun yaşlılığa bağlı nedenlerden dolayı ağırlaşması üzerine ailesi tarafından daha iyi şartlarda bakımının yapılacağı bir merkeze sevk edilmesine karar verildi. Senar, evinden özel bir ambulansla alınarak, kızı Feraye Işıl tarafından İzmir’in Urla ilçesindeki Darüşşafaka Yaşlı Bakımevine götürüldü.

Müzeyyen Senar; kendine has ses rengi, üslup özeni,görev ciddiyeti ve sorumluluk anlayışıyla, gerçek anlamda bir usta ve örnek alınacak seçkin ve saygın bir sanatçıdır.Uzun süredir tedavi görüyordu…Ama bugün gazetelerde bu haberi okuyunca üzüldüm,sanıyorum sizler de benimle aynı duyguları paylaşıyorsunuz.Biz toplum olarak huzurevi,bakımevi sözcüklerine alışamadık.İnsanın içi burkuluyor…huzurevinin bize ilk çağrıştırdığı huzur değil, terk edilmek çünkü.

Unutturamaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben

Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem?

Bir sisli hazân kesilir rûhum eğer görmesem

Neş’em de sen, hüznüm de sen, bilmem ki nasıl söylesem?

Yaşlandıkça hayat kalitesi azalıyor,doğru.Çocuklarına yük olmak istemeyen ama bakıma muhtaç yaşlılarımız için ne yapmalı? Bu sorunun tek bir cevabı yok.Yargılamak kimsenin haddine değil,çünkü herkesin kendine göre bir doğrusu var.Çocuklarını tanımıyoruz,neler yaşadılar bilmiyoruz.Kültürel olarak biz birlikte yaşamayı,birlikte yaşlanmayı seven yapıdayız.

Yaşlanınca bazı insanlar özel bakıcıya gereksinim duyar.Temel ihtiyaçların giderilmesi bir müddet sonra çocukları tarafından yürütülemez hale gelir ve bu işi profesyonelce yapacak bir bakıcı tutulması gerekir.Eviniz,ekonomik durumunuz ve zamanınız bunu yapmaya yetmediği takdirde geriye tek bir seçenek kalıyor;huzurevine götürmek.Sayın Müzeyyen Senar’ın da bu kategoriye girdiğini düşünüyorum.Çünkü uzun zamandır kızı tarafından evinde bakılıyordu zaten.Eğer başından atmak gibi bir niyeti olsaydı,hastalığının en başından itibaren bugünlere kadar beklemezdi…

Kendisine acil şifalar diliyorum.Ama bugün bu haber vesilesiyle anne babalarına sabır ve saygı gösteremeyen,nankör ve vefasızlara birkaç sözüm var.Anne onca gece uykusuz kalmıştır, yememiş içmemiş çocuğunu büyütmüştür.Baba para kazanmak için gecesini gündüzüne katmıştır, ama nankör evlat tarafından bir kenara atılmışlardır.Annesine babasına bakmayan insan, iki dünyada da gün yüzü görmez.Acıdır, yazıktır. Aynısını çocukları da kendilerine yapacaktır.

Bir gün huzurevine götürüleceğini anlayan bir dede ona dikilen sepetliği görünce ağlamaya başlar. Torunu yanına gelir ve babasının neden o sepeti ördüğünü anlamaya çalışınca dedesi vakur bir duruşla babasına isyan etmemesi için ona ait olmadığını söyler. Fakat torunu dedesini, anne ve babasının istemediğini anlamıştır. Zaman gelir, yıllar geçer ve babası yaşlılık merdivenine adımını dayayınca çocuk eline aldığı bir odun toynağını dövmeğe başlayınca babası çocuğuna onun ne olduğunu sorar.Çocuğun verdiği cevap asırlara nakşedilecek bir ibretlik olayın kapılarını açar: Ey babacığım.Sen zamanında dedemi huzurevine götürmek için bu sepetliği yapmıştın ya ..işte ben de seni bırakmak için bu sepeti örmeğe başladım’’ diye cevap verir.

Siz dünyaya geldiğinizde havalara uçan bu kişiler, elinden geldiğince canından ciğerinden parça olan çocuklarının her isteğini yerine getirmeye çalışırlar.Size kızsalar bile gönülleri her zaman yanınızdadır,kızgınlıkları bile çok sürmez,çünkü onlar sizi çok seviyorlardır.

Sonra onlar yaşlanınca hatta kendilerine bakamayacak duruma geldiklerinde,aynı sizin bebekken ki haliniz gibi olduklarında,onlardan rahatsız olmanız,bakımlarını üstlenmenin zor gelmesi ne kadar içler acısı bir durum.

Oturup sakin bir kafayla düşündüğünüzde yıllarca size göz bebeği gibi bakmış kişileri el gibi görmek ne demektir, hiç aklınız kabul ediyor mu bunu.Ya vicdanınız,başınızı yastığa koyduğunuz an rahat mı.Eğer rahatsa diyecek bir şeyim yok.Anne ve babanız onlara bakmasanız da sizi sevmeye devam edeceklerdir eminim.

Çocuklarının yaptığı her hatayı kabul ettikleri gibi bunları da kabul ederler, yalnız kaldıklarında da yine size hak verirler, haklarını nasıl ödeyeceğiz bir düşünün!

Bakım hizmetinin kalitesi, yaşlının yaşam kalitesini arttırır.Toplumsal yaşamın tehdidi altında savunmasız kalan yaşlıların korunması, kollanması, bakılması ve desteklenmesi gerekmektedir.Bu amaca ulaşmak için geliştirilen “toplum temelli bakım” ve “yerinde yaşlanma” kavramlarının ortak yönü ; yaşlının çevresiyle ilişkisini güçlendirmek, yaşamını alıştığı ortamda sürdürebilmesi için gereksinimlerini karşılamak, toplumsal yaşama dahil olması için çaba harcamak ve tıbbi bakımını desteklemektir.Tüm dünyada  yaşlı bakımının toplum olanaklarıyla desteklenmesi için farklı seçenekler olsa da;en yaygın olanı evde bakımdır.

Teknolojiyle birlikte bireyselci hayat tarzını benimseyen insanlar artık hayatlarını özelleştirmek istiyor ve mutluluklarını sınırlandırarak tercihlerini yalnızlıktan yana kullanıyor.Zaten bunca kalabalığa rağmen artan yalnızlığını bir mum ışığında renklendirmek gibi romantizm esirlerinin hayatlarını taklit ediyoruz.Gittikçe küçülen sınırlarımız içinde iki yaşlının nefesini hissetmek bile istemiyoruz sanki.

Halbuki her insan hayatını ve emeğini adadığı en büyük yatırım olan evlatlarının mutluluğunu paylaşmak ister.Yaşlı bir çiftin en büyük mutluluğu kendi evlatlarının mutluluklarını izlemektir,bu bile yeter onlara.

Huzurevinde bir anne düşünün, pencere önünde bekler evladını bir kez geçse de görsem diye yüzünü… Pencerenin en hüzünlü yüzü sonsuz bir bekleyiştir onun için, belki de en acı tarifi ile gelmeyeceklerini bile bile ölümüne bir bekleyiştir. Bekleyen olmak böyle bir şeydir, sanki gelir geçer de pencereden, göremem kaçırırım diyerek kendini kapının önüne atıp, gözlerini pusuya yatırıp, adasına gelemeyecek kaptanını beklemek gibi.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in dediği gibi;Kampanya içinde bir kampanya daha başlatalım. Kampanyamızın başlığı şu olsun ‘Ey Türk milleti gelin her evi huzurevi yapalım’. Çünkü içinde yaşlısı ihtiyarı olmayan, içinde annesi babası olmayan, içinde dedesi ninesi olmayan bir ev huzurlu ev olmaz.

Huzurevinde umut ve özlemle bir ziyaret bekleyen binlerce yaşlı insan var.Bana kalırsa ölmeden önce mutlaka bir huzurevine gidin,hayatın sonunu görmüş olursunuz.Ne kadar sevinirler bilemezsiniz,sizden bir şey beklemezler.Sadece hatırlarını sorun,onunla mutlu olurlar.Hepsinin acı bir hikayesi vardır,uzaktan göründüğü gibi değil bu iş.