Suriye’deki savaş ortamı, yaklaşık 5 milyon Suriyeliyi evinden ederken, dünyanın en büyük mülteci gruplarından birisi haline gelen Suriyelilerin en çok göç ettiği ülkelerin başında Türkiye geliyor. Ancak yüz binlerce Suriyeli, metropollerde dilenciliğe, evsizliğe, ağır çalışma koşullarına mahkum oluyor ‘Açık kapı politikası’ ile Suriyeli mültecilerin gelmesi için sınırları açan Türkiye, son dönemde bu insanlara karşı yoğunlaşan gösteriler ve saldırılara sahne oluyor.Türkiye’nin Suriyeli mülteciler sorunu büyüyüp, derinleşirken, ufukta bir çözüm görünmüyor. Ülkenin dört yanında toplumsal gerginliklere yol açan sorun kontrolden çıkabilir. Suriyeliler ile yerel halk arasındaki gerginlik yalnızca Suriye sınırındaki kentler ya da kasabalarda yaşanmıyor. Suriye sınırından uzakta ve geniş nüfusu sayesinde dışarıdan gelenleri hazmetme kapasitesi daha büyük olan kimi şehirlerde de benzer bir durum söz konusu.
İstanbul’daki yeni yaşamını anlatan Halepli bir babaya ait şu sözler çok dikkat çekici:”Suriye’de iken iki kızım üniversiteye gidiyordu, burada yaklaşık iki aydır tekstil atölyesinde 11-12 saat ayakta çalışıyorlar. Daha önce Suriye’de hiç çalışmadılar, şimdi akşam ayakları şişmiş hâlde eve geliyorlar. Biri aylık 500 TL alıyor, diğeri 400 TL alıyor. Pazarlık yapma şansımız yok, kaç para verirlerse razı olmak durumundayız.”
Mülteci sayısı 4 milyonu aşacak
Suriye’de son üç yıldır süren çatışmalı ortamdan kaçan 4 milyondan fazla insan yerlerinden yurtlarından ayrılmak zorunda bırakıldı ve 2,5 milyona yakın insan komşu ülkelere sığındı. Sığınılan bu ülkelerin başında Suriye ile 877 km. sınırı olan Türkiye geliyor. Suriye’den Türkiye’ye kaçanların sayısının sınırdan yasadışı girenler de hesap edildiğinde 1 milyon 200 bini aştığı tahmin ediliyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Temsilcisi Carol Batchelor, 2014 sonuna kadar dünya genelindeki Suriyeli mülteci sayısının 4 milyon 100 bine ulaşacağını belirtirken, “Gelecek yıl Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısının 1,5 milyonu bulacağını düşünüyoruz” diyor.
Ülkemizdeki Suriyeliler’in statüsü
En başından belli bir zamana kadar hükümet tarafından ısrarla ‘mülteci değil misafir’ tanımlamasının yapılmaya çalışılması şaşırtıcıydı. Zira ulusal hukuk ve uluslararası hukukta hiçbir terminolojik karşılığı ve altyapısı olmayan ‘misafir’ kelimesinin ısrarla kullanılmaya çalışılmasında, Suriyelilere ‘istediği gibi muamele etme’ arzusu rol oynadı. Türkiye, ‘mülteci’ dememekte ısrarcı olsa da uluslararası hukuk gereği, çatışmalardan dolayı ülkesini terk eden ve bunun aksi ispatlanmadıkça statüsü ‘mülteci’ olarak kabul edilenler statüsünde Türkiye’deki Suriyeliler.
Suriyeli mültecilerin sahip olduğu haklar
Kamplarda yaşayanların faydalandığı öncelikli hak, ‘geçici koruma’ ilanı sebebiyle ‘sınır dışı edilmeme hakkı’. Sonrasında tüm temel ihtiyaçlarına ulaşma imkânları mevcut.Kamp dışındakiler ise hele ki ‘kayıtlı değiller’se tam anlamıyla görmezden geliniyorlar ve hiçbir hakları yok. Kamp dışında yaşayan, fakat valiliklerde kayıt olanlar ise sağlık hizmetine ücretsiz erişme hakkına sahip. Onun dışında kamp dışında yaşamak ziyadesiyle zor. Yaşadıkları sorunların başında barınma geliyor. Yaşadıkları dil sorunu sebebiyle çalışmaları ve eğitime ulaşımları çok sınırlı kalıyor. Yiyecek çoğu zaman insani yardım örgütleri tarafından temin ediliyor. Ancak bunlar da düzenli ve sistematik değil maalesef.
Suriyeli mülteciler için hazırlanan kampların durumu
Kamplardaki durum dünyadaki diğer kamplarla karşılaştırıldığında iyi,sorun güvenlikle ilgili.Kamp güvenliği konusunda kamp yönetiminin keyfi tutumları konusunda sorunlar yaşanıyor.Siyasi bölünmenin neden olduğu kutuplaşma sebebiyle, ‘rejim yanlıları’, kamplarda ‘muhalifler’ olduğu için, ‘muhalifler’ de ‘rejim yanlıları’ olduğu için kamplarda kendilerini güvende hissetmiyorlar. Bu sadece siyasi görüşten dolayı değil, çoğu zaman da ‘mezhep farklılığı’ndan kaynaklanan bir tedirginlik. Özellikle Suriye’den gelen Alevi mülteciler, kamplarda kalmak istemiyor, kalsalar bile kimliklerini gizleyerek yaşıyorlar. Ayrıca kampların bir kısmının konumu da BMMYK tavsiye kararlarına da aykırı olarak sınıra çok yakın inşa edildi. Bu durum, yetkililere hatırlatıldığında ise cevap, ‘o kriterler mülteciler için, buradaki insanlar misafirler’ oluyor. Kamplarda oluşan bir diğer sorun ise ‘mahremiyet hakkı’nın korunamamasından kaynaklanıyor ve insanlar bundan rahatsız.
Kamplar dışında yaşayan mültecilerden kaynaklanan sorunlar
Sıkıntıların nedeni büyük ölçüde mültecilerin bulunduğu şehirlerdeki ev ve iş sahiplerinin bu insanları suiistimal etme iradeleri. Bu grupların kırılganlıklarını fırsata dönüştürmeye çalışıyorlar. Zira dil bilmeyen, geldiği yere yabancı ve ne şartta olursa olsun para kazanmak zorunda olan, dolayısıyla pazarlık şansı olmayan bu insanları normalin altında ücretle, sigortasız ve çalışma izni aramadan çalıştıran iş sahipleri, bu sorunun esas kaynağı.Birkaç ailenin bir arada yaşamak zorunda kaldığı evlerin fiyatlarını belirleyen yine ev sahipleri. Mültecilerin pazarlık edemeyecek halde olmasından faydalanarak kira fiyatlarını yükseltiyorlar.
Dilencilik yaygınlaşıyor
Kamplar dışında yaşayan yüz binlerce Suriyeli İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi metropollerde işsizlik ve barınacak yer ihtiyacı nedeniyle dilenciliğe başlıyor. Birçokları otobüs duraklarında, parklarda ve metruk binalarda yaşamaya çalışıyor. İş bulabilecek kadar şanslı olanlar ise çok düşük ücretlere inşaat, tekstil, makine gibi sektörlerde güvencesiz olarak ve yarı yevmiyeye çalıştırılıyor. Uzmanlar Türkiye’nin sığınmacıların ihtiyaçlarını daha fazla kamp kurarak halletmesinin mümkün olmadığını belirterek, Suriye krizinin daha da uzayacağı ve sığınmacıların geri dönüş ihtimallerinin azalacağı öngörüsüyle konuya ilişkin kalıcı çözümler üretilmesinin kaçınılmaz olduğunu kaydediyor.
Mültecilerin eğitimi
Üniversite düzeyinde lise diploması olanların ve Türkçe bilenlerin, diğer tüm yabancı öğrenciler için olduğu gibi sınava girip yeterli puanı aldıkları takdirde bir programa yerleştirilmeleri mümkün. Suriye’de üniversite eğitimini sürdürürken yarım bırakıp Türkiye’ye sığınanların ise, gerekli tüm belgeleri sunarak yatay geçiş başvurusu yapmaları mümkün. Bu durumda bölümler ÖSYS kontenjanlarının yüzde 10’nunu geçmeyecek şekilde başvuruları değerlendirebiliyorlar. Belgeleri olmayanların özel öğrenci olarak dersleri takibi mümkün, ancak diploma söz konusu değil bu durumda.
Hükümetin mülteci politikası
Suriyeli mültecileri kapsayacak Geçici Koruma Yönetmeliği henüz çıkmadı. Yönetmelikle birlikte hak ve yükümlülükler de belirlenebilecek. Ancak yönetmelik çıkınca yine de özellikle geleceğe yönelik net bir politika sunulabilecek mi, burası meçhul. Suriye krizinin sona erip, insanların evlerine dönebilecek güveni hissetmeleri çok uzun sürebilir. Dolayısıyla Suriyeli mültecilerin daha çok uzun süre, belki de sürekli Türkiye’de kalmaları söz konusu olabilir. Bu gerçeği kabullenip, toplumsal entegrasyona yönelik politikalar üretilmeli.
Mülteciler için yeni kamplar kurulması
Suriyeli mültecileri yeni kamplara yollamak çözüm olmadığı gibi sürdürülebilir de değil.Kampların hangi işlevi gördükleri önemli ve zorla kampta tutmanın şartları ve amacı önemli. Barınma ve diğer temel ihtiyaçların karşılanması konusunda destek olmak amaçlanıyorsa yine de insanların ikna edilmesi gerekiyor. Ama amaç, bir nevi gözaltı veya idari gözetim ise o zaman farklı bir durum karşımıza çıkıyor. Zorla, insanların iradesi dışında kamplara göndermek ve çıkışlarına izin vermemek bir nevi gözaltı olarak değerlendirilebilir. Maalesef uluslararası hukuk mültecilerin gözaltı/idari gözetim altında tutulmasını tamamen yasaklamıyor, ancak böyle bir uygulamaya ancak gerçekten başka çare olmadığı zorunlu şartlar altında, en son çare olarak ve sınırlı bir süre için başvurulması gerektiği vurgulanıyor. BMMYK, yine de bunun başvurulmaması gereken bir yöntem olduğunu söylüyor ve insan hakları örgütleri de mültecilerin gözaltında tutulmamasının bireyler üzerinde yarattığı derin ve tamir edilmesi zor travmalara dikkat çekiyor.
Suriyeli mültecilerin entegrasyonu
Çalışma ve istihdam ile birlikte barınma ve eğitim haklarına ulaşımı düzenleyecek bütünlüklü bir sosyal politika gerekir. Zira Suriyeli mültecilere yönelik yürütülen hâlihazırda kamplarda ikamet temelindeki politikanın Türkiye’ye bedeli üç milyar lirayı aşmış durumda. Bunun karşısında ise bir entegrasyon planı olmadığından böyle bir plana aktarılacak kaynağın miktarı hesaplanamıyor. Ancak bir süre sonra Suriyeli mültecilerin üretime katılacağı ve artı değer üreteceği kalıcı bir planlamanın faydaları elbette ki daha fazla olacaktır. Fakat Türkiye, her ne kadar hukuken ‘geçici koruma’ politikasına getirilen zaman sınırını ‘2+1’ yılla sınırlamamış olsa da, halen Suriyeli mültecilerin geçici olarak burada ikamet ettiği görüşünde. Suriye’de savaş durumunun ne zaman sonlanacağının belli olmaması ve olsa da kurulan yeni rejim karakterinin belirsizliği, bu ‘geçicilik’ algısını yanlış olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda Ortadoğu’da artık kronikleşen ‘Filistinli mülteciler sorunu’nu da iyi tahlil ederek sürdürülebilir bir entegrasyon planı ortaya konulmalı. Suriyeli mültecilerin sadece para akıtılan kamplara hapsedilmesinin yerini, onlara uygun olarak planlanmış bir eğitim ve üretim sistemi almalı ve bu insanlar gündelik hayata adapte edilmeli.
Suriyeli çocukların eğitim sorunu
Dünyanın her yerinde mültecilere dair yapılan araştırmadan ortaya çıkan somut bir sonuç var. Eğer mültecilere ve özellikle onların çocuklarına insanca yaşayacakları bir ortam sunmaz iseniz o çocuklar şiddet sarmalına kapılıp karşınıza daha büyük bir toplumsal fatura ile çıkar. O nedenle, Suriyeli çocukları Türkiye’nin sorunu olarak ele almak gerekir. Öncelikle bu konuda ivedilikle dil sorunun çözülmesi lazım. Mevcut okullarda Türkçe hazırlık sınıfları açılabilir. Türkiye’de Suriyeliler için çok sayıda Suriyeli öğretmen var. Bunlar istihdam edilebilir ve belli bir müfredat konusunda eğitim verilebilir. Şu anki haliyle bazı illerde özellikle de dini gruplarca sunulan dini eğitimler var. Ancak pek çok Suriyeli eğitimlerin sadece din ekseninde yapılmasında rahatsız. Her 4 çocuktan 3’ünün ailesinden birisini kaybettiği, her üç çocuktan birinin fiziksel şiddete uğradığı ve her üç çocuktan ikisinin ailesinden birisinin fiziksel şiddete uğradığını gördüğü gibi vahim bir tablo var karşımızda. Bu çocukların rehabilite edilmesine yönelik adımlar atılmalı.
Türkiye 3,5 milyar dolar harcadı
Böylesine çaresiz ve muhtaç insanlardan oluşan bir göç her ülkeyi zora sokar. Nitekim Avrupa ülkeleri ve ABD bu mülteci göçünde neredeyse hiç yardımcı olmadılar, birkaç bin çok üst düzey nitelikte mülteciyi göçmen olarak almakla yetindiler. Asıl yük Türkiye, Ürdün, Lübnan, Irak ve kısmen de Mısır’ın üzerinde kaldı.Birleşmiş Milletler Enformasyon Merkezi verilerine göre, 2 Temmuz 2014 itibariyle yakın coğrafyadaki Suriyeli mültecilerin yüzde 28’i Türkiye’de ikame ediyor. Türkiye 10 ilde yaklaşık 220 bin Suriyeliye ev sahipliği yapan 22 kamp kurmuş durumda. Son 2,5 yılda hem kamplarda hem de kamp dışında yaşayan Suriyeliler için sağlanan sağlık hizmetlerine ücretsiz erişimin yanı sıra Türkiye gıda, barınma, eğitim ve kamplarda mesleki eğitimler de sağlıyor. BM verilerine göre, Türkiye’nin Suriyeli mülteciler için bugüne kadar harcadığı para miktarı 3,5 milyar dolara ulaşmış durumda. Ancak bu önlemlerin hiçbiri akın akın ülkelerini terk etmeye devam eden Suriye vatandaşlarının insani ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor. Türkiye’deki Suriyeli mültecilere yardım yapan tek ülke Türkiye değil. Suriye içerisindeki muhaliflere ciddi maddi destek veren Körfez’deki Arap ülkelerine mensup iş adamlarının Türkiye’deki mülteci kamplarından da desteklerini esirgemediğini gözlemledik. 24-26 Mayıs tarihleri arasında mülteci kamplarını ziyaret eden Kuveytli bir yardım heyeti, kamplardaki çadırların her birine mini buzdolabı ve vantilatör bağışında bulundu.Kuveyt’ten önce ise Katar ve Suudi Arabistan’daki yardım kuruluşları, Hatay başta olmak üzere İslahiye, Kilis ve Ceylanpınar’daki kampları ziyaret etti, kamptaki mültecilere para yardımında bulundu.
Bu sorunun yol açtığı güvenlik sorunları
Mülteci sorunu kanayan bir yara gibi büyürken bu sorun diğer devletler açısından bakıldığında Türkiye’nin önemli bir zayıf halkası haline de gelmiş durumdadır. Unutmayınız bugün dünyada en çok istihbaratçının olduğu yerler Irak, Suriye ve Türkiye. Bölgede istihbaratçı kaynıyor. IŞİD veya El Nusra militanı sandığınız pek çok Batılı… Peşmergelerin, Özgür Suriye Ordusu’nun, PKK’nın ve diğerlerinin içinde pek çok yabancı unsur bulunuyor.Aynı şekilde mülteci görünümünde pek çok istihbaratçı da Türkiye, Ürdün ve Lübnan’da görev yapıyor. Amerikan kaynaklarına göre sadece Irak’ın üzerinde ABD casus uçakları hergün 50’den fazla uçuş yapıyor. Buna benzer uçuşlar Suriye ve diğer bölge ülkeleri üzerinde de yapılıyor. Elbette yabancı gözler ve kulaklar Türkiye’yi de yakın takibe almış durumda. Kilis, Gaziantep, Adana, Hatay, Mersin ve çevresinde bu gözetleme daha yoğun bir şekilde sürüyor.
Neler yapılmalı
Aslında yapılması gerekenlerin önemli bir kısmı bundan birkaç yıl önce yapılmalıydı. Yani ‘kritk eşik’ denilen 100 bin mülteci sınırı 12 defa aşılırken…
Bugün yapılacaklara baktığımızda ise sınırda daha özenli bir kontrol ve yeni gelenlerin kayıtlarının ve takiplerinin daha iyi tutulması gerekir.
Eskiden gelmiş olanlara geçici bir kimlik verilmesi ve seyahat sınırlandırmaları da düşünülebilecek diğer önlemlerdir.
Suriyeli mülteciler eğitim durumları, yaşları, meslekleri ve diğer açılardan tasnif edilmeli, buna göre yerleşimlerine dikkat edilmelidir.
Eğitim ve meslekleri dikkate alınarak öncelikli istihdam programları oluşturulmalı, bu konuda Türk ekonomisinin ihtiyaçlarına göre bir yerleştirme yapılmalıdır.
Her il ve ilçeye mülteci kotası konmalı, o sayıların aşılmasına asla müsaade edilmemelidir…
Sokaklarda çocukları dilendirenler, fuhuşa zorlayanlar vs. sınır dışı edilmeli veya cezalandırılmalı, özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde sokakta yaşayan mülteci manzaralarına izin verilmemelidir…
Eğer mültecilere ve özellikle onların çocuklarına insanca yaşayacakları bir ortam sunmaz iseniz o çocuklar şiddet sarmalına kapılıp karşınıza daha büyük bir toplumsal fatura ile çıkar.