Yalan söylemek bir hayatı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan bir girişimde bulunmaktır. Sosyal bir davranış olan yalanın amacı, başkalarını yanıltmaktır. İnsanlar yalancı doğmazlar ama yalan söylemenin öğrenildiği bir gelişim süreci yaşarlar.
Yalan söylemek, kendini sevmemenin belirtisidir. Kendinden hoşnut olmayan, kendine güvenmeyen, kendini sevmeyenlerin sığındığı ve sürekli tedirgin olduğu bir liman.
Yalan alışkanlığı da tıpkı alkol ve uyuşturucu madde gibi küçük kullanımlar şeklinde başlar ve sorunlar arttıkça da şiddetlenir. Kişi artık hemen hemen her zaman günün herhangi saatinde yalan söylerken bulur kendisini.
Yalan doğası gereği her zaman olmasa dahi er ya da geç kendini gerçekliğini ortaya koyar. Bu durum beraberinde sosyal bir takım sorunları da getirir, kişi artık yalancı çoban hikâyesinde olduğu gibi çevresi tarafından tüm davranışları ve sözleri kuşku ile takip edilen biri haline gelir.
Yalanla ilgili önemli gerçeklerden biri de en iyi yalancıların öncelikle kendilerini kandırabilen insanlar olmasıdır. Kişi kendi söylediği yalanlara inanmayı başarıyor ve bunu bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yapıyorsa artık söylediği yalanlar başkaları tarafından doğruymuş gibi algılanır.
Neden yalan söyleriz?
Yalan benliğimizin vazgeçilmezi. O kadar ki, konuşmayı öğrendiğimiz an yalan söylemeye başlıyoruz ve ölüm döşeğine kadar sürdürüyoruz. Peki neden?
Ahlak geleneğince yalan, olmaması gereken durum ya da olumsuz bir kavram olarak tanımlansa da yalan kavramının görünenden daha karmaşık birçok farklı boyutu ve nedenleri vardır. Yalan, psikolojik, sosyolojik ve biyolojik nedenler sonucunda ortaya çıkar.
1. Acıyı Erteleme İhtiyacı: İnsanoğlunun temel olarak yaşantısı acı ve haz dengeleri üzerine kuruludur. Bu nedenler kişiler çoğunlukla acıdan kaçma ya da erteleme ihtiyacı duyarlar.
2. Anlaşılmama Kaygısı: Anlaşılma söz konusu olduğunda karşımıza Empati kavramı çıkmaktadır. Kişi başkaları tarafından anlaşılmadığı hissine kapılırsa kendini olduğundan farklı göstermek için yalana başvurabilir.
3. Özgüven Eksikliği: Kendimize olan güvenimizin tehdit altında olduğunu hissettiğimiz an daha karmaşık yalanlar kurmaya başlıyoruz.
4. Kişilik Bozuklukları: Kişide bağımlı, sınırda, narsistik vb. kişilik bozuklukları olduğu durumlarda önüne geçemediği bir şekilde türlü nedenlerle yalan söyler.
5. Sosyal Ortam: Feldman insanların yalan söylemelerini reflekse benzetiyor. Yalan söylemenin günümüz toplumunda normal iletişimin bir parçası olarak algılandığını belirtiyor
6. Sosyolojik nedenler: Konuya sosyolojik olarak baktığımızda sosyal kabullerin, ahlakın, gelenek ve göreneklerin ve töre gibi kavramların insanı yalan söylemeye zorunlu kıldığını söyleyebiliriz. Ve tam aksi şekilde yalan da sosyal olguları ortaya çıkarabilir. Kişinin yakın çevresinde yalan söyleyen model alabileceği ebeveyn, akraba, öğretmen ya da arkadaşlarının olması durumunda yalan söyleme alışkanlığı kazanması kaçınılmazdır.
7. Suçluluk Duygusu: Kişi yaptıkları ya da yaşadıkları ile ilgili olarak duyduğu suçluluğu bastırmak amaçlı yalan söyler. Burada adı geçen suçluluk bir özsuçluluk duygusudur ve kişi çoğunlukla söylediği yalana kendisini de inandırma eğilimindedir.
8. Psikolojik korku: Bireylerin zarar görmek, cezalandırılmak, kabul görememek veya kaybetmek gibi korkularının olduğunu görürüz. Psikolojik olarak korku, yalan için en önemli nedenlerdendir.
9. Sosyal keyif için: Günlük hayatın akışında birçok insan sohbetleri renklendirmek için yalan söylüyor. Olayları olduğundan abartılı anlatmak bu kategoriye dâhil. Ünlü yazar Oscar Wilde’a göre, “Yalan söylemek gerçek hayatın katlanılmaz sıkıcılığından kurtulmak için hoş bir kaçış yolu. ”
10. Beyaz yalanlar: Hakikati söylememenin, sıkıntıların çözümü olacağı durumlarda yalana başvuruyoruz. Gerçeği aktarmamak başımıza büyük sorunlar açmayacaksa ve genel iyiliğe katkıda bulunacaksa yalan tercih edilen bir alternatif. Beyaz yalan; ama unutmamalı ki, en kolay kirlenen renk beyazdır.
11. Kompülsif motif: Zararsız yalancılardan ayrılan kompülsifler, düzenli olarak ve sebepsiz yere yalan söyleyen insanlardır. Bağımlı oldukları için yalan söylerler; onlar için yalan bir takıntı haline gelmiştir ancak yalanları kendilerinden başka kimseye zarar vermez.
12. Konfabülasyon olanlar: Kronik konfabülasyon, beyni hasar görmüş kişilerin hafıza sorunu olarak hatıralarını çarpıtması ya da yanlış yorumlamasıdır. Konfabülasyon yapan hastalar durumlarından habersizdir ve samimidirler. Yalanları onların içinde yaşadığı dünyaya dönüşür.
13. Patolojik sebepler: Yalan söylemeyi takıntı haline getiren patolojik yalancılar, kontrol etme anlamında kompülsif yalancılardan ayrılır. Başka bir kategoride yer almalarının sebebi, fayda elde etmek için yalan söylemeleridir.
14. Rol kesenler: Hayali hikâyeler uydurmak ve diğerlerini buna inandırmak yaratıcı bir performanstır. Düş kurmadan alınan keyfin azaldığı yetişkinler dünyasında, çocukluğun büyülü gerçekçiliğini yaşatma arzusudur. Marlon Brando’ya göre ancak “Yalan söyleyebiliyorsanız, rol yapabilirsiniz”.
Yalanın önlenmesi
Önce çocuklardan başlamalıyız, neden?
Hiç bir ebeveyn çocuğunu yalan öğrensin diye yetiştirmez ama farkında olmadan çocuğun ruhsal binasını inşa ederken, biz büyüklerin “beyaz yalan” diye baktığı davranışlar çocuğun ruhsal binasına yalan harcını ekleyiverir. Sonrasında çocuk yalan söylediğinde ona bunu katiyetle yasaklama çabalarımız başarısız olur. Çocuğa güvenmek, onu her hatasında cezalandırmamak, karşılıklı güven hislerini geliştirmek suretiyle yalanlardan korunmak mümkündür. Yalanın önlenmesinde titizlikle uyulması gereken kurallar şu şekildedir:
1. Yetişkinler örnek olmalıdır. Eğer anne baba başkalarına yalan söyleyecek olursa, çocuğun dürüstlüğün önemini anlaması çok güç olacaktır.
2. Aşırı tepki göstermemek gerekir. Aşırı tepki göstermek, çocuğun sizin öfkenizden korunmak için, yalan söylemeye devam etmesine yol açar.
3. Çocuklardan başaramayacakları şeyler beklememelidir.
4. Fazla baskıdan kaçınmalı ve koyduğumuz kurallarla çocuğun yaşamını fazla sınırlamamalıyız.
5. Çocuğu yetişkinler araç olarak kullanmamalıdır. Ör; anne ya da babanın çocuğa yalan söyletmesi.
6. Gizli polis gibi çocuğu sorgulamamalı: Ör; “Doğru söylersen ceza vermeyeceğim” dedikten sonra, çocuk doğruyu söyleyince “biliyordum” diyerek tepki vermek ya da dayak, çocukta yalanı pekiştirir.
7. Çocuğun diğer çocuklarla kıyaslanmaması gerekir.
8. Ana-baba-çocuk iletişiminin olumlu olması gerekir. Çocuğu dinlemek ve çözüm yollarını kendisinin bulmasına yardımcı olmak gerekir.
9. Yalan söylediği için çocuğu suçlamamak gerekir. “Yalancı” etiketi yapıştırılmış olan bir çocuk, bu etiketin gereklerini yerine getirecektir.
10. Doğrudan emin olmak için kontrol edin. Çocuğa “Ödevin bitti mi?” diye sormak yerine “ödevini görmek istiyorum” deyin.
Yalan bir semptom, bir belirti ya da dışa vurumdur. Bu nedenle yalan söyleyenin nedenlerine baktığımız kadar yalan söyleme şekline de bakmamızda yarar vardır.
Sonuç olarak yalan, nedenleri kadar sonuçlarıyla da bizi etkileyen bir unsurdur. Bu unsurdan en az yarayı almak için düşünerek konuşmak ve en önemlisi yalan söylemek için gerçekten iyi bir sebebe sahip olup olmadığını düşünmek gereklidir
Eskiden yalan söyleyen toplum dışına itilirdi sessizce, derinden. Yalan söyleyenin yanakları domates gibi kızarır ve sesi titrerdi. Yalan söylemek onursuzluktu.Ne oldu, nasıl ve ne zaman oldu da toplum kendine bir beyaz yalan cübbesi uyduruverdi?
Doğru söylediğin zaman kimse inanmayacak. İşte, yalan söylemenin cezası budur.