Tesbihlerin ruhu sabırdır.Sabır, başlı başına bir tesbihtir.Tanrı yüzbinlerce kimya yarattı ama, insan sabır gibi bir kimya görmedi.Sabret , zira sabırla güçlük ortadan kalkar.Sabır, ferahlığın anahtarıdır.Tanrı, kendi eserine bakanın yanında var, zatına bakanın yanında ise yoktur. Tanrı’dan başkasına kavuşmak ona gitmekle olur. Halbuki Tanrı’ya sabır ile ulaşılabilir.Mevlana
Bir bakırcı ustası müthiş bir ilim arzusuyla elindeki tencereleri ve eşyayı tamamen dağıtmış ve evindeki hamile karısına bütün masraflarını karşılayacak bir miktar bırakıp onun iznini ve rızasını da alarak ilim tahsil etmek için bir başka ülkeye yola çıkmış. Yirmi sene boyunca Arabî ve dînî ilimler üzerine tahsilini tamamlamış, sonra vatanına dönmek üzere yola çıkmış. Yolda erenlerden birine misafir olmuş ve ona durumunu anlatmış. O da ona:
“İlimlerin ve amellerin aslı nedir?”
diye sormuş. Bu soruya cevap veremeyip yine o kâmil zatın cevap vermesini istemiş. O zat da: “Eğer bize bir müddet hizmet edersen ilmin aslını öğrenip evine dönersin” demiş. Bunun üzerine o alim, o mübarek zatın hizmetini kabul etmiş, onun yanında iki yıl kalmış.Sonra o yetkin insan, o alime şevkat edip şöyle demiş:
“Oğlum gel sana bunun cevabını vereyim de evine, zevcene dön ve ömrün oldukça bize hayırla dua et. Şunu kesinlikle bil ki, bütün ilim ve amellerin, her mârifet ve kemâlin aslı sabırdır, bunlar ancak sabırla kazanılır. Tahammül ve teenni de sabra dahildir. Eğer her işte sabırlı olursan her türlü pişmanlıktan kurtulur ve iki alemde de her yönden saadete kavuşursun. Bu nefis cevheri sana öğretmek için seni bir müddet alıkoydumsa, bunun kıymetini bilesin ve bunu kulağından çıkarmayıp, bu öğüdü çok iyi muhafaza edesin ve asla unutmayasın diyedir.”
Bunun üzerine, o âlim bu cevheri aldığından dolayı o zâta dua edip rızasını almış ve ülkesinin yolunu tutmuş. Nihayet yatsıdan sonra evinin kapısına ulaşmış. O anda: “yirmi iki yıldan beri haber alamadığım evin kapısını vurmadan önce pencereden şöyle bir bakayım, bunca zaman bu evde kim kalmış” diye düşünerek gizlice evin penceresinden içeriyi gözetlemiş. Bir de ne görsün, kendi karısıyla genç bir erkek yanyana oturmuş mutlu bir şekilde sohbet ediyorlar. O an aklı başından gitmiş ve kendinden geçip pencereden bir okla tam o genci öldürecekken, son anda aklına sabır gelmiş. “İki yıl bekleyip de kazandığım cevheri acele edip kaybetmeyeyim, kapıya gideyim de o herifi öyle öldüreyim” diye düşünmüş. Nihayet kendini tutup kapıyı çalmış. İçerden o genç, “Kimsin?” diye sormuş, o da, “Bu evin eski sahibiyim” diye cevap vermiş. Karısı sesinden hemen onu tanıyıp sevinçle, “Aç oğlum kapıyı aç, sen doğmadan önce gurbete giden pederin geldi” diye bağırmış. Öfkesini yenip sabreden o alim, bu sözden o gencin kendi oğlu olduğunu anlamış. Böylece sabrın kerametini görmüş ve büyük bir pişmanlıktan kurtulmuş. Sevincinden ona sabrı ihsan eden Mevlâ’ya hamdedip övgüler yükseltmiş. Ömrü boyunca sabra özen göstererek mutlu olmuş, kendisine sabrı telkin eden o üstün ve ermiş insana dualar etmiş. Kendisi de büyük bir âlim olup Hanefi fıkhını genişletmiş. Kudûrî kitabını te’lîf eden bu zattır..
Kaynak: Marifetnâme, syf. 396,397/Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri (k.s)
Denilir ki:
Hazreti Mevlana “Şüphe yok ki, yavaş iş Rahman’dan, acele iş de melun Şeytan’dandır.” der. Şu kısımlar Rumî’den: “Yavaşlık, Allah ışığıdır; çabukluk ise Şeytan’ın dürtmesinden meydana gelir… Ay, geceye, yavaş olma konusunda ders verir; sıkıntının yavaş yavaş aşılacağını işaret eder ve şöyle der: ‘Ey ham, aceleci kişi! Dama dayanan merdivenden basamak basamak çıkılır. Ey tencere yavaş yavaş, ustaca kayna! Delice kaynayan yemek, lezzetli olmaz.’”
Sabırsızlık çiğliktir.
Sabır, sadece huzur ve sükûnet dolu bir hayat yaşamanın değil; muvaffakiyetlerin de sırlı anahtarıdır. Musibetlere karşı dayanabilme, dayanma eşiğinin yüksekliği, olumsuzluklara karşı paniğe kapılmadan sükûneti koruyabilme hayati önemdeki bir haslettir.
Sabır en ciddi ihtiyaçtır.
Modernizmin en büyük yanılgılarından biri olan acelecilikle yenilginin en muazzamını yaşamak üzere. Hızlı hareket etmek, hızlı düşünmek, hızlı karar vermek, hızlı yemek; hasılı hızlı yaşamak kaçınılmaz bir hezimete açıyor tüm yolları.
Kur’an-ı Kerim, haksızlık durumunda ya da daha ciddi ve büyük imtihanlar karşısında müminlere ilk reçeteyi hep aynı kelime ile yazar: Sabır! Sabır ile verilecek olan tüm mücadelelerde ise kesin bir galibiyet vaat eder. Zira “Allah sabredenlerin yanındadır!” Bu evrensel kıstasın bahsedildiği her noktada tarihsel bir perspektif sunulur ve bütün kapılar sabra çıkarak ilahi navigasyon çizilir. Şüphesiz burada bahsedilen güçsüzce bir baş eğiş ya da rıza gösteriş değildir. Sineye çekmek ile sabretmek farklı şeylerdir. Yüce Kitab’ımız son derece net şekilde sabrın anlamını, ‘her türlü zorluk ve musibet karşısında dayanma ve kararlılık göstermek’ olarak tanımlar.