Fakir bir adam vardı. Evinde arpa ekmeğinden başka yiyeceği, sırtında keçi kılından dokunmuş giysiden başka giyeceği yoktu. Çok zaman fakirlik belasını başından binlerce gayretine rağmen çıkartamıyordu. Neye el uzatsa ne işle uğraşsa hep kuruyor hep batıyordu. Ormandan odun toplasa evine getirip yığsa ateş düşer yanardı. Tarla ekse buğdayım olsun dese kuraklık olur borç aldığı tohumu bile ödeyemez hale gelirdi. Çobanlık yapsa koyun otlatsa ne kadar aç kurt varsa güttüğü koyunlarla beslenirdi. Bütün ahali onun bu haline hayrette kalır uğursuz olduğuna inanırlardı. Çok fakir olduğundan kimse kız vermemiş dünyadan bir nasip alamamış evlenip çoluk çocuğa karışamamıştı.
Fakirlik kimi insana rahmet kimisine ise bela ve musibettir. Bazı insanlar fakirlik yüzünden dinini namusunu satmış bazısı da zenginliğin verdiği şımarıklıkla firavun kesilmişlerdir.
Bir gün ormana gidip yakacak toplamak için dolaşırken yıldırım çarpması sonucu bir tilkinin üzerine büyük bir ağaç düşmüştü. Adam tilkiyi kurtardı ve yaralarını temizledi, sardı. Tilki adamın bu iyiliğine minnettar oldu ve çok iyi dost oldular.
Tilki adamın fakirliğini gördü ve ona çok acıdı. Ona gizli hazineleri altın, gümüş, zümrüt ve yakutların yerini gösterdi. Adam tilkiyle olan dostluğunun ardında kısa zaman içinde civarın en zengin ve şöhretli kişisi oldu. Dün uğursuzlukla itham edenler şimdi karşısında hürmetle eğiliyor ziyafet sofralarında başköşeye oturtuyorlardı. Her anne kızına böyle bir koca bulmasını tembihliyor ağalar paşalar adamın dostu olmak için çabalıyordu. Adam köyün en güzel evini yaptırdı. Usta dülgerler, mobilyacılar evi saraylara layık şekilde bezediler. Yedi düvele nam salmış güzellikte bir genç kızla evlendi evinde mutluluk Fırat’ın suları gibi çağlamaktaydı.
Tilki adama; “Aziz dostum ben ölünce beni ne yapacaksın” dedi.
Adam ; “Benim civanmert bilgili dostum! Ben senden gördüğüm iyiliği öz annemden babamdan görmedim. Bir insanın yedi kardeşi olacağına senin gibi bir dostu olsun. Allah sana uzun ömür versin. Eğer sen ölürsen içinde güller, yaseminler, menekşelerle dolu bir bahçede kuş tüyünden yapılmış yataklar hazırlarım. Bülbüllerin şarkıları eşliğinde istirahat etmen için bende ölünceye kadar sana bekçilik ederim” dedi.
Ahmak olan o kişidir ki tutamayacağı sözü verir.
Tilki, adamı sözünde doğru olup olmadığını anlamak için denemek istedi. Zira dostluğu deneme tartısına vurmadan anlamak her yiğidin harcı değildir. Denemediğin birisiyle yola çıkarsan seni hangi yolda nasıl bırakacağını bilemezsin. Benim güvenmeye ihtiyacım yok dersen dosta da ihtiyacın yoktur. Dost seni kendisi gibi bilen demektir.
Tilki, admın sözünün üzerinden bir müddet sonra ölü taklidi yaptı. Adam tilkinin öldüğünü sanıp cesedini bir çöplüğe fırlatıp attı. Ahde vefasızlık gösterdi, verdiği sözü unuttu. Tilki gözlerini açtı admın karşısına dikildi –dedi-;”Hani gülün, sümbülün? Hani kuş tüyü yatağın? Nerde sadakatin, dostluğun? Senin dostluk anlayışın bu mu? Bu muydu söz verişin, sözünü tutuşun? Sen yalancıkta iblisi geçtin. İblis lanetliyken bu yaptığını yapmaktan haya eder. Nerede yitirdin ahde vefanı? Nerede kayboldu doğruluğun? Gördüğün iyiliğe teşekkürün bu muydu? Ya Rabbi! İnsanoğlunun hilelerinden sen beni koru. Ben ki tilkiyim, yüzlerce hile ve tuzak bilirim, kurnazlığımla nam salmışım. Senin bu alçaklığın karşısında yüzüm utançtan renkten renge girmekte.”
Adamın başı utanç içinde yere eğildi ve dedi; “Ah benim devletli dostum! İyilikte, cömertlikte yüzlerce Hatem’i geçtin. Senin bunca iyiliğin karşılığında yaptığımdan yüzüm yerden kalkmaz oldu. Utanç çukurunda gönül aşıma kan doldu. Bu vefasızlık karası bütün güzellikleri zehir etti. Ne olur affet beni. Ben ki sözünde yalancı olmuşum, küçülmüşüm senin gibi iyilikte eşi olmayanın affetmesi uygun düşer.”
Tilki; “Yalancıyla dost olanın ayağı çukurdan kurtulmaz. Senin gibi bir dostum olacağına ilelebet yalnız kalmam benim için daha hayırlıdır. Bundan sonra sana nasıl güvenirim? Nasıl sana arkamı dönerim?” dedi.
Adam –dedi-; “Evet şüphesiz doğru söylüyorsun. Ben çok büyük bir hata ettim. Hata yapmak biz insanlar içindir. Senin asaletin bunu görmezlikten gelmeyi gerektirir. Bu utanç ve pişmanlık beni melekler meclisine götürdü.”
Adam bunu gibi binlerce söz söyledi, tilkiyi ikna etti. Eski dostluklarına geri döndüler. Gel zaman, git zaman vakit vaktine ulaştı ecel kapıyı çaldı. Tilki gerçekten öldü. Adam kuştüyünden yataklar hazırladı tütsülerle dolu bir odada tilkiyi yatağa yatırdı başında bekledi. Aradan günler geçti tilkiden kötü kokular gelmeye başladı. Tilkinin gerçekten öldüğümü anlayan adam, bahçede güzel bir mezar kazdı ve tilkiyi oraya gömdü.