Lale, bir grup ile dağa tırmanıyordu. Karşılarına, dik bir yamaç çıktı. Emniyet kemerini taktı, ipi yakaladı ve tırmanmaya devam etti. Bir süre sonra nefeslenebileceği bir oyuk buldu. Fakat, yukarıda ipi tutan kişi dalgınlık hali, ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, Lale’nin gözüne çarparak lensinin düşmesine sebebiyet verdi. Lale çok üzülmüştü. “Allah’ım” dedi, “Sen ki, dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bilirsin. Mutlaka benim lensimin de yerini biliyorsundur, lensimi bulmama yardım et.”
O sırada, aşağıdan gelen diğer gruptaki genç adam seslendi: “Aranızda lens kaybeden var mı?”
Lale’nin yüzü aydınlanmıştı. “Evet, ben kaybettim” cevabını verdi. Ve sordu: “Peki nasıl buldunuz?”
Meğer lensi, bir karınca taşıyormuş. Karınca yürüdükçe, yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens, adamın dikkatini çekmiş.
O akşam eve döndüklerinde Lale, hikâyeyi babasına anlattı. Babası, ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, üzerindeki baloncuğa şu cümleleri yazdı: “Allah’ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Çünkü bunu yiyemem; üstelik, neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin bunu taşımamsa, senin rızan için taşıyacağım.”
İnsanlar hayatta zaman zaman imtihan olurlar. Omuzlarına büyük yükler biner. Mutlaka bir sebebi vardır. Sabretmesini öğrenin ve “Neden bu yükü taşıyorum?” diye hayatınızı karartmayın.