Cemil Meriç, başta dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerin birçok alanında eserler vermiş, araştırma yapmış ve yazılar kaleme almış çok yönlü bir düşünce ve sanat adamıdır.Bu iki yönü birbirini etkilemekte; sanatçı coşkunluğu düşünce eserlerine ilham ve hız verirken edebi çalışmaları da düşüncenin kılavuzluğunu yansıtmaktadır.Ele aldığı problemlere disiplinler arası yaklaşabilmekte,geniş kültürü ve eşsiz entellektüel yetenekleriyle umulmadık sentezler meydana getirebilmektedir.
1916’da Reyhanlı’da dünyaya geldi. Balkan Savaşları sırasında Dimetoka’dan göçmüş bir ailenin çocuğu idi. Babası, Dimetoka’da hakimlik yapan Mahmut Niyazi Bey, annesi Zeynep Ziynet Hanım’dır.Babası Mahmut Niyazi Bey Antakya’da Ziraat Bankası Müdürlüğü ve mahkeme reisliği yapmıştır. Yedi yaşına kadar Antakya’da yaşayan Cemil Meriç, babasının memuriyetten ayrılması üzerine ailesi ile birlikte Reyhanlı’ya döndü. Reyhanlı Rüşdiyesi’nde ilkokulu bitirdikten sonra yeniden Antakya’ya gitti. Fransız idaresindeki şehirde Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi’nde okudu.Bu okulda iken gözlerinin 6 derece miyop olduğu anlaşıldı.İlk yazısı olan “Geç Kalmış Bir Muhasebe” başlıklı makalesi yerel Yenigün gazetesinde yayımlandı.On ikinci sınıftayken, milliyetçi tutumu, yayımlanan bir yazısı ve bu yazıda bazı hocalarını eleştirmesi yüzünden lise diplomasını alamadan okulu terk etmek zorunda kaldı.Lise öğrenimine devam etmek üzere İstanbul’daki Pertevniyal Lisesi’ne gitti. Bu sırada Nazım Hikmet ve Kerim Sadi başta olmak üzere dönemin solcu aydınlarıyla tanıştı.
Geçim sıkıntısı nedeniyle 1937’de İskenderun’a döndü. Haymaseki köyünde dokuz ay kadar ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra aynı yıl İskenderun’da Tercüme Bürosu’na reis muavini oldu. 1938’de Batı Ayrancı Köyü’nde ilkokul öğretmenliği, Türk Hava Kurumu’nda sekreterlik, belediyede kâtiplik gibi geçici işlerde çalıştı. 1939 Nisan ayında Hatay hükümetini devirmek iddiasıyla tutuklanıp Antakya’ya götürüldü; idam talebiyle yargılandı; iki ay sonra beraat etti.
1940’ta İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’na burslu olarak kabul edildi, iki yıl bu kurumda öğrenim gördü. 1941’den başlayarak İnsan, Yücel, Gün, Ayın Bibliyografyası dergilerinde yazıları yayımlamaya başladı.
1942’de Elazığ Lisesi’nde Fransızca öğretmenliğine atandı; Elazığ’a gitmeden az önce öğretmen Fevziye Menteşeoğlu ile tanışıp evlendi. Her iki gözündeki yüksek miyoptan ötürü askerlikten muaf tutulan Meriç, ilk çeviri kitabı Balzac’ın “Altın Gözlü Kız” romanı 1943’te yayımlandı.
Öğretmen eşinin tayininin Elazığ’a çıkmaması ve çiftin bu şehirde iki çocuk kaybedip ancak İstanbul’da doğum yapabileceğinin anlaşılması üzerine 1945’te Elazığ’daki öğretmenlik görevinden ayrılıp İstanbul’a gitti.1945’te oğlu Mahmut Ali, ertesi yıl ise kızı Ümit dünyaya geldi. 1946’da İstanbul Üniversitesi’nde Fransızca okutman olarak göreve başlayan Meriç, 1974’te emekli oluncaya kadar Fransızca okutmanlığı sürdürdü bu arada bir yıl kadar Yirminci Asır dergisinde yazılar yayımladı.Victor Hugo’nun Hermani adlı piyesini manzum olarak tercüme etti.Işık Lisesi’de Fransızca dersleri verdi.
1954 yılının bahar aylarında bir kaza sonucu gözlerini tamamen yitirince birkaç başarısız göz ameliyatının ardından 1955’te vapurla tek başına Marsilya’ya, oradan Paris’e gitti. Altı aylık tedavi başarılı sonuç vermeyince yurda döndü. Görme yetisini tamamen yitirdiğinden dolayı bir süre bunalıma girdi ancak çevresindekilerin yardımıyla yeniden okuyup yazmaya başladı.
Görme yetisini yitirdikten sonra yazarlık hayatının en üretken çağı başladı. Çevresindekilere okuttuğu Fransızca ve İngilizce metinleri sözlü olarak çevirdi ve yardımcılarına yazdırdı. Basılmamış olan bir Fransızca grameri hazırladı. Dikte etmek suretiyle makaleler yazmaya devam etti. 1963’dan itibaren Edebiyat Fakültesi’nin Sosyoloji bölümünde sosyoloji ve kültür tarihi dersleri verdi; bu dersleri emekliliğine kadar sürdürdü. Aralıklarla yirmi yıl sürdürdüğü günlüklere 1963 yılında başladı.İlk telif kitabı “Hint Edebiyatı” 1964’te yayımlandı. Bir dünya edebiyatı yazma düşüncesiyle yola çıkan Meriç, İran edebiyatı ile işe başlamış ama sonra Hint edebiyatına yönelmişti.Doğu medeniyetlerine karşı olan önyargıları yıkmayı amaçlayan ve dört yıllık bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan eser, “Bir Dünyanın Eşiğinde” başlığıyla iki kez daha basıldı. Hint Edebiyatı’ndan sonra Batı düşüncesinin önemli bir yönünü aydınlatmayı amaçladı. Bu düşünceyle sosyalizmin temelini atan ve sosyolojinin kurucusu olan Saint Simon hakkında bir eser kaleme aldı ancak basacak yayınevi bulmakta zorlandı. Eser, 1967’de Can Yayınları tarafından basıldı.
1965-1973 yılları arasında çeşitli dergilerde yazıları ve çevirileri yayımlandı. Hisar dergisinde “Fildişi Kuleden” başlığı ile sürekli denemeler yazdı. İstanbul Üniversitesi Fransızca okutmanlığından emekli oldu ve yılların birikimini kitaplaştırmaya girişti. O yıl, Türkiye Milli Kültür Vakfı’ndan fikir dalında ödül aldı. “Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülâkata bu kitabı yazmak için geldim.” dediği “Bu Ülke” adlı kitabını 1976’da yayımladı. Kitap, onun çeşitli fikir, kültür ve edebiyat meselelerine dair aforizmalarından oluşur.Aynı yıl, medeniyet kavramını tartıştığı “Umran’dan Uygarlığa” adlı eseri yayımlandı.
1978-1984 yıllarında çoğu Kubbealtı Cemiyeti’nde olmak üzere konferanslar veren Meriç, 1980’de br edebiyat tarihi ve düşünce tarihi niteliği taşıyan “Kırk Ambar” adlı eseri Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü’ne layık görüldü.
1981’de Ankara Yazarlar Birliği tarafından “Yılın Yazarı” seçildi. 1981’de basılan yarı derleme, yarı telif Bir Facianın Hikâyesi’nde yakın tarihin yeni bir muhasebesini yaptı.
1983’te eşi Fevziye Hanım’ı kaybeden Meriç, aynı yıl Ağustos ayında beyin kanaması geçirdi ve sol tarafına felç indi. Sağlığında basılan son eserleri Işık Doğudan Gelir (1984) ile Kültürden İrfana (1985) oldu. 13 Haziran 1987’de hayatını kaybetti. Cenazesi, Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmiştir.
2004 yılında Üsküdar Belediyesi’nin açtığı kültür merkezine, 2012 yılında Hatay’daki il kütüphanesine adı verilmiştir. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde doğduğu ev müzeye dönüştürülmüştür. 2013’te İzmir’de bir ortaokula ismi verilmiştir.
Düşünceleri
Türk düşünce ve sosyoloji tarihine adını altın harflerle yazdırmış bu şahsiyetin çeşitli konulardaki düşüncelerine kısaca bakmakta fayda var.
Batlılaşma
Bir medeniyetin başka bir medeniyete istihale etmesi tam bir hayaldir. Bu hayali çok pahalıya ödedik. Batılılaşmanın, batmak olduğunu idrak ettiğimiz zaman iş işten geçmişti. Bir medeniyet başka bir medeniyetten ancak malzeme alır. Bu malzeme bütün insanlığın ortak malıdır. Her müessese her iklimde gelişmez. Hangi müesseselerin hangi iklimlerde gelişeceği ancak uzun bir tefekkür ve sabırlı bir tetkik ile anlaşılır. Kendi tarihimizi, kendi içtimai bünyemizi bilmeden, tarihine yabancı olduğumuz, temellerine eğilmediğimiz, tezatlarından habersiz bulunduğumuz bir dünyanın siyasi müesseselerini aynen benimsemek hataların hatası idi.(Kültürden İrfana, Cemil Meriç)
Hükümetinizi dini kanunlarınıza saygı esası üzerine kurunuz. Size hiç de uymayacak olan müesseseleri koymak için eskilerini yıkmayın. Batı kanunlarının temeli Hristiyanlıktır. Türk kalınız. Avrupa’yı örnek olarak almayın kendinize. Avrupa’nın şartları başkadır, Türkiye’nin başka. Avrupa’nın temel kanunları Doğu’nun örf ve âdetlerine taban tabana zıttır. İthal mali ıslahattan kaçının. Bu gibi ıslahat Müslüman memleketlerini ancak felakete sürükler. Onlardan hayır gelmez sizlere.(Bu Ülke, Cemil Meriç)
İslamiyet
Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslâmiyet olmuş. Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla. Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. İster siyah derili, ister sarı… İnananlar kardeştir. Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için yaşamak ve ölmek. Türk’ü, Arap’ı, Arnavut’u düğüne koşar gibi gazaya koşturan bir inanç; gazaya, yani irşâda. Altı yüzyıl beraber ağlayıp, beraber gülmek. Sonra bu muhteşem rüyayı korkunç bir kâbusa kalbeden meşûm bir salgın: maddecilik. Tarihin dışına çıkan Anadolu, tarihin ve hayatın. Heyhat, bu çöküşte kıyametlerin ihtişamı da yok, şiirsiz ve şikayetsiz.(Bu Ülke, Cemil Meriç)
Batı, tarihindeki her kepazeliği yüceltirken, kendi geçmişimizde karşımıza çıkan minnacık kusurlara takılıp kalıyoruz.
Bu Ne Şuursuzluk…
İslâmiyet bir yerde insaftır. İnsafını kaybedenler hiçbir hakikati bütünüyle kavrayamazlar.(Kültürden İrfana, Cemil Meriç)
Sağ ve Sol Düşünce
Sol geniş kalabalıkların refahını, ışığa kavuşturulmasını, fizik ve moral kalkınmasını ister. Sabırsızdır, gençtir. Zafer uğrunda birçok fedakarlıkları göze alır. Tecrübesizdir. Devrimin ve büyük reformların bütün haksızlıklara son vereceğine inanır.
Sağ sayıya değil, değere önem verir. Daha önce kazanılmış hakların devamını ister. Kalabalıkları yok sayar, vesayet altında bulundurulmalarına taraftardır. Yerleşmiş kuvvetlerle oynanmasına razı olmaz. Karamsardır. Devrimlerin faydadan çok zarar getireceğine kanidir.(Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç)
Düşünce
Düşünce bir köprü: Kıldan ince, kılıçtan keskin. Kalabalıklar geçemez üzerinden. Ülkeler asırlarca habersiz yaşamış birbirinden. Ne Asya Avrupa’yı tanımış, ne Avrupa Asya’yı. El Biruni boşuna anlatmış Hint’i çağdaşlarına. Kıt’alar kapalı birbirine. Yalnız kıt’alar mı? Aynı mahalledeki insanlar birbirine yabancı. Her ev meçhule giden bir kompartıman. Kompartımandakiler tesadüfün bir araya topladığı üç-beş yolcu.(Bu Ülke, Cemil Meriç)
Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah: Kalem. Sözle, yazıyla kazanılmayacak zafer yok… Kalem sahiplerine düşen ilk vazife ; Telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak. Halkı okumaya, düşünmeye, sevmeye alıştırmak, Bir kılıcın kazandırdığı zaferi, başka bir zafer yok edebilir. Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur, tarihe, yeni ebediyete…(Bu Ülke, Cemil Meriç)
Derin bir düşünceyi anlamak, o düşünceyi kavradığımız anda derin bir düşünceye sahip olmaktır. Kendi içine, kendi kalbine inmektir. Nesneler bulutlar arkasından görürüz. Düşünce bu sisleri yırtarak, aydınlığa varmaktır.(Bu Ülke, Cemil Meriç)
Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir?(Bu Ülke, Cemil Meriç)
Hürriyet
Hürriyet tarihin hiçbir çağında tam olarak gerçekleşmemiştir.Çünkü hükumetler için ayak bağıdır. Hiçbir hakkı olmayan, baştakilerin her yaptığını kerem sayan insanları yönetmek ne kadar kolay. Otorite, hürriyetin anadan doğma düşmanı.(Mağaradakiler, Cemil Meriç)
Memleket ve Halk
Her dudakta aynı rezil şikayet: Yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lâğım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye’nin insanından şikâyetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır.(Bu Ülke, Cemil Meriç)
Bu ülkede sağcı-solcu yoktur,
Bu ülkede ilerici-gerici yoktur,
Bu ülkede yalnız namuslular ve namussuzlar vardır.
Siz namuslulardan olun. Görecekseniz çok kalabalık olacaksınız.
Fikir Hürriyeti
İnsanlar sloganla güdülmez.
Düşünceye hürriyet, sonsuz hürriyet.
Kitaptan değil kitapsızlıktan korkmalıyız.
Bütün ideolojilere kapıları açmak, hepsini tanımak, hepsini tartışmak ve Türkiye’nin kaderini onların aydınlığında fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek. İşte en doğru yol.(Bu Ülke, Cemil Meriç)
Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım. Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi. Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?(Mağaradakiler, Cemil Meriç)
İdeoloji ve Slogan
İdeolojilerin ışığına göz yumanları sloganlar yönetir.Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığıdır,slogan. İlkelin,budalanın,papağanın ideolojisidir. Düşünce çığlık ile bağdaşmaz.Şuurun sesi çığlık değildir.Yabani bağırır, medeni insan konuşur.(Bu Ülke, Cemil Meriç)
Aşk
Aşkın başlangıcı hayranlık. Kimbilir ne büyük mutluluk, onun yanında olmak deriz. Sonra ümit, sevgilinin kemalatına dikkat kesilinir. Ümit, en çekingen kadının bile gözlerinden okunur. Aşk belli eder kendini.(Jurnal, Cemil Meriç)
Eserleri
İnceleme
Hint Edebiyatı (1964),
Saint Simon İlk Sosyolog, İlk Sosyalist (1967),
Bir Dünyanın Eşiğinde (1976),
Işık Doğudan Gelir (1984),
Kültürden İrfana (1985)
Deneme
Mağaradakiler (1978),
Bu Ülke (1974, 1985)
Umrandan Uygarlığa (1974)
Günlük
Jurnal I (1992)
Jurnal II (1994)
Diğer Kitapları
Kırk Ambar (1980),
Bir Facianın Hikayesi (1981),
Sosyoloji Notları ve Konferanslar (1993)