Nelson Mandela’nın hayatı, çağımızın en sıradışı ve en etkileyici öykülerinden biri ve tanıklığıdır.
Dünyanın en saygı duyulan devlet adamlarından biri olan Mandela, Güney Afrika’da ırk ayrımcılığına dayalı rejimi (apartheid) yıkarak yerine tüm ırkların eşit şekilde temsil edildiği bir demokrasi getirmek için verilen mücadeleye önderlik etti.
27 yıl hapis yattıktan sonra Güney Afrika’nın seçimle iktidara gelen ilk siyah başkanı oldu, dünyanın çatışma yaşayan başka bölgelerine barış getirilmesine öncülük etti.
1993 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.
Mandela’nın çekici kişiliği, alçak gönüllüğünden gelen mizah gücü ve maruz kaldığı şiddete rağmen kin ve kırgınlık taşımaması, niçin tüm dünyanın hayranlık duyduğu bir lider olduğunu da açıklıyor şüphesiz.
Çucukluk yılları ve eğitimi
Nelson Mandela, 1918 yılında, Güney Afrika’nın Doğu Cape eyaletinde küçük bir köyde doğdu. Dedesi Thembu aşiretinin kralı, babası ise kabile şefiydi. Güney Afrika’da aşirette çağrıldığı takma adla “Madiba” diye bilinir.
Rolihlahla Dalibhunga adıyla doğdu; ancak öğretmeni kendisine, İngilizce “Nelson” ismini verdi.
Annesi Hristiyan Metodist mezhebine bağlı olduğundan, Metodist yatılı okullarda okuduktan sonra Güney Afrika’da siyahların öğrenim görebildiği tek üniversite olan Fort Heyr Üniversitesi’de hukuk eğitimi gördü.Burada okurken siyasi olaylara karıştığı için okuldan uzaklaştırıldı. Bir süre ara vermek zorunda kaldığı eğitimini 1942’de Vitvaterstrand Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirerek tamamladı.
Yıllar sonra barış ve kardeşlik içinde yaşayan bir toplum inşa etmenin sırrını şu sözlerle açıklayacaktı:Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir.
Öğrenimini tamamladıktan sonra ilk avukatlık bürosunu, ortağı Oliver Tambo ile beraber 1952 yılında Johannesburg’da açtı.Ülkenin ilk siyah avukatı unvanını aldı.
Siyasi mücadele ve ANC yılları
Yerli halkın beyazlara karşı hak mücadelesini savunan Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) ilk kez 25 yaşındayken ve eylemci olarak 1943 senesinde katıldı. Daha sonra ANC Gençlik Kolu’nu kurdu ve başkanlığını üstlendi.
İlk eşi Evelyn Mase ile 1944 yılında evlendi, üç çocuk sahibi olan çift 1957 yılında boşandı.
1950’li yıllara gelindiğinde ırk ayrımcılığı etkisini göstermeye başlamıştı. Nelson Mandela, Afrika Ulusal Kongresi’nde etkin rol almaya başladı. Daha militanca bir örgütlenmeyi savunan Mandela, defalarca tutuklandı, siyasi faaliyetlerde bulunması yasaklandı.
Beyazların ve siyahların beraber yaşadığı bir Güney Afrika hayalini paylaşan Güney Afrikalı komünist beyazlarla yakınlaştı.
Mandela ve Tambo, birlikte, siyah çoğunluğu baskı altında tutan, beyazların kurduğu Ulusal Parti’nin uygulamaya başladığı ırk ayrımcılığı (apartheid) sistemine karşı kampanya yürüttüler.
Mandela, 1956 yılında 155 eylemciyle beraber en ağır düzeyde vatana ihanetle suçlandı ama hakkındaki suçlamalar, dört yıl süren duruşmaların ardından düşürüldü.
Irk ayrımcılığına karşı direniş, her geçen gün büyüdü; özellikle de siyahların nerede yaşayıp nerede çalışacaklarını sınırlayan yasalara karşı tepkiler güçlendi.
Mandela, 1958 yılında Winnie Madikizela’yla evlendi, ancak ANC’nin 1960 senesinde yasa dışı ilan edilmesiyle, diğer parti üyeleriyle beraber saklanmak zorunda kaldı.
Irk ayrımcılığı giderek daha fazla hissedilmeye başlandı; 1960 senesinde 69 siyahın polis tarafından öldürüldüğü Sharpeville katliamı, bir dönüm noktası oldu.
Ömür boyu hapis cezası
Bu olay, barışçı direnişin de sonunu getirdi. O sırada ANC’nin başkan yardımcısı olan Mandela, ordu ve hükümet hedeflerine karşı silahlı mücadele başlattı, ANC’nin silahlı kanadını kurdu.
Ocak 1962’de kendisine destek aramak için yurt dışına çıktı.İngiltere ve Afrika ülkelerini dolaştı. Afrika ülkeleri ile sosyalist ülkelerden silah ve para yardımı temin etti. Ülkeye dönüşünde arkadaşlarıyla birlikte, izinsiz yurtdışına çıkmak, halkı kışkırtmak, sabotajlar ve suikastlar düzenlemek iddialarıyla yargılandı. Halkın, tamamının temsil edilmediği ve beyazların temsil edildiği parlamentonun çıkardığı kanunlara uymak zorunda olmadığını savundu.
Mandela, Afrika Ulusal Konseyi’nin on üyesinin ırk ayrımı güden rejimi yıkmak amacıyla yaptıkları eylemlerden dolayı yargılandıkları meşhur Rivonia davası sırasında, kendi savunmasını yaparken, demokrasi, özgürlük ve eşitlik konusundaki görüşlerini şu sözlerle dile getirecekti:
“Ben, tüm insanların uyum ve eşit fırsatlara sahip şekilde beraberce yaşadığı, demokratik ve özgür bir toplum idealini benimsedim. Bu, uğrunda yaşamak ve ulaşmak istediğim bir idealdir. Ama gerektiğinde bunun uğrunda ölürüm de.”
Bu davranışıyla ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı siyahların simge ve sembolü oldu.
Nelson Mandela, 1964 yılının kışında, 46 yaşındayken ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Dünyanın en ünlü mahkûmu olarak bilinen Mandela defalarca tutuklanmasına ve tüm engellere rağmen mücadelesinden hiç vazgeçmemiş,hatta cezaevi yıllarını bile eğitim olarak kullanmayı bilmiştir.Gelecek nesiller için şu sözleri çok değerlidir: Hayattaki en büyük zafer hiçbir zaman düşmemekte değil, her düştüğünde ayağa kalkmakta yatar.
1982 yılında Pollsmoor Hapishanesine nakledilinceye dek, Cape Town’ın açıklarındaki Robben (Fok) adasında tam 18 yıl yaşadı.
Mandela ve diğer ANC liderleri ya hapiste ya da sürgündeyken, Güney Afrika’da direniş son bulmadı; yüzlerce insan öldürüldü, binlerce kişi yaralandı. Ancak Mandela, hapiste olmasına rağmen direnişin sembolü olarak öne çıktı.
Kendisi için değil,temsil halkı için mücadele etti hayatı boyunca.Çünkü onun hayat felsefesi şu sözler üzerine kuruluydu: Özgür olmak, sadece birisinin zincirlerini kırması değildir ancak başkalarının özgürlüğünü artırmak ve başkalarının özgürlüğüne saygı duyacak şekilde yaşamaktır.
Hapsedildiği Robben Adası, adeta bir eğitim merkezi oldu. Mandela mahkumların oluşturduğu politik eğitim sınıflarının başında yer alıyordu. Bu arada sürgünde olan eski ortağı Tambo, 1980 yılında Mandela’nın serbest bırakılması için uluslararası bir kampanya başlatmıştı.
Uluslararası toplum Güney Afrika’da ırk ayrımcılığı güden rejime karşı ilk kez 1967 yılında yaptırım uyguladı.
Özgürlük ve bir ulusun kaderinin değişimi
Baskılar 1990 yılında sonuç verdi, Güney Afrika hükümeti, sonuçta işbirliği yapabileceği tek siyah liderin Nelson Mandela olduğunu idrak etti.
Dönemin Güney Afrika devlet başkanı FW de Klerk, ANC’ye konan siyaset yasağını kaldırdı ve Mandela serbest bırakıldı.Serbest bırakıldığı zaman 71 yaşındaydı. Serbest bırakılmasına Güney Afrika siyahlarının yanında birçok beyaz da sevindi.
Mandela’nın; “Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” demesi, halk arasında onu bayraklaştırdı.Güney Afrika’da tüm ırkları temsil eden bir demokrasi kurulması için görüşmeler başladı.
Mandela ve ANC liderleri, silahlı mücadeleyi askıya aldıklarını açıkladı.
O dönemde Mandela, 1992 yılında adam kaçırma ve ikinci derece fiili saldırıda bulunmakla suçlanan ikinci eşi Winnie’den boşandı.
Mandela, 1960-1994 yılları arasında hem taraftarların hem de ırk ayrımı karşıtlarının yaptığı insan haklarını ve siyasi ihlalleri araştırmak için Başkanlık görevini yürürlüğe koyan Gerçek ve Uzlaşma Komisyonu’nu kurdu. Güney Afrika’nın siyah nüfusunun yaşam standartlarını iyileştirmek için tasarlanmış çok sayıda sosyal ve ekonomik programı tanıttı.1996’da ,çoğunluk kuralına dayanan güçlü bir merkezi hükümet kuran ve beyazlar da dahil olmak üzere azınlıklara yönelik ayrımcılığı yasaklayan yeni bir Güney Afrika anayasasının yürürlüğe konmasına başkanlık etti.
Irk ayrımcılığına son vermek ve Güney Afrika’ya yeni bir uluslararası imaj kazandırmak için büyük çaba harcayan Mandela artık gündemin merkezinde yer alıyordu. Bu amaçla “Ulusal Birlik Hükümetini” kurdu ve ülkesini “kendine ve dünyaya barış içinde bir gökkuşağı ulusu” ilan etti. Bu uzlaşmaya yönelik atılmış önemli bir adım olarak kabul edildi.
1993 yılının Aralık ayında Mandela ve de Klerk, Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.
Klerk ile uzun yıllar birlikte aynı dava için çalıştı.Çünkü şuna inanıyordu: Düşmanınla barış yapmak istiyorsan, onunla beraber çalışmalısın. Sonra arkadaş olacaktır.
Bundan beş ay sonra Güney Afrika tarihinde ilk kez tüm ırklardan adayların katıldığı demokratik seçimler düzenlendi ve Mandela ezici çoğunlukla cumhurbaşkanlığına seçildi.Büyük mücadeleler sonucunda elde edilmiş bu başarının sırrını şöyle açıklıyordu: Beni özgürlüğe kavuşturacak kapıdan geçerken, öfkeyi ve nefreti geride bırakmazsam, hapiste kalmaya devam edeceğimi biliyordum.
Nelson Mandela’yı özel kılan, birçoklarının kendisini ayrı bir yerde görmesine yol açan yanı, ırk ayrımı güden eski yönetime karşı kırgın, buruk ifadeler kullanmamasıydı.
Mandela, BBC’ye verdiği bir mülakatta böylesi bir bağışlayıcı tutuma nasıl vakıf olduğunu şu sözlerle anlatıyordu.
“Eğer onları affetmezsek, kırgınlık ve intikam duyguları hep var olacaktır. Biz ise, geçmişi unutalım, şimdiye ve geleceğe bakalım ama geçmişte yaşanan acımasızlıkların da bir daha yaşanmasına asla izin vermeyelim, diyoruz.”
Son yılları
Nelson Mandela’nın cumhurbaşkanlığı döneminde en büyük sorun, yoksullar için konut yetersizliği ve büyük şehirlerde yaygın olan gecekondu mahalleleriyle baş edilememesiydi.
Mandela, 80. doğum gününde Graca Machel’le üçüncü evliliğini yaptı.
Hükümet işlerinde sorumluluğu yardımcısı Thabo Mbeki’ye bırakırken, kendisi daha sembolik roller üstlenmeye başladı; uluslararası ortamda Güney Afrika’nın yeni imajının inşasına ağırlık verdi.
Öldüğü güne kadar sürekli ülkesi ve insanlık için mücadele vermeye devam etti,büyük bir tepeyi aştığında insanın bulacağı şey, daha aşılacak çok tepelerin olduğunu aktardı genç nesillere.
Bu bağlamda ülkedeki çokuluslu dev şirketleri, yatırımlarını sürdürmeye ikna etti.
89.doğum gününde dünyanın en zor sorunlarının çözümünde danışmanlık yapacak “Akil Adamlar” grubunu oluşturdu.
Son yıllardaki belki de en dikkate değer kampanyası, oğlu Makgatho’nun 1995’te ölümünden sonra oldu.
Mandela, AIDS salgını konusundaki tabuların hala hakim olduğu ülkede oğlunun AIDS’den öldüğünü açıkladı ve Güney Afrikalıları AIDS’in “normal bir hastalık olduğunu kabullenmeye, bu hastalığı konuşabilmeye” çağırdı.
Nelson Mandela son olarak 2010 Dünya Kupası’nın kapanışında halkıyla buluştu.
2011 Ocak’ında ciddi bir göğüs enfeksiyonu geçiren Mandela, bir yıl sonra da karın bölgesindeki rahatsızlıkla bağlantılı olarak kontrolden geçmişti.
2012’nin sonlarında yine hastaneye kaldırıldı ve safra kesesi ameliyatı olduğu açıklandı.
Mandela, zamanının hemen tamamını doğduğu yerin yakınlarındaki Qunu köyünde geçiriyordu.
Mandela’nın vücutça zayıf olmasına, belleğinin de zayıflamasına karşın, ziyaretçileri kendisini çok keyifli bir havada bulduklarını anlatıyorlardı.
Bugün Mandela, bir özgürlük savaşçısı olarak kabul edilmektedir. 40 yıl içinde 100’den fazla ödül almıştır. Modern politikacılar içinde en takdir edilenlerden biridir.
Mandela’ya 1979’da Nehrü Ödülü, 1981’de Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü, 1983’te UNESCO’nun Simon Bolivar Ödülü verildi. 1993’te ise De Klerk ile beraber Nobel Barış Ödülü’nü almıştır.
Güney Afrika’da, kendi kabilesindeki büyüklerin kendisine taktıkları Madiba lakabıyla tanınır.