“Koza Kelebeği Bilmez”, kaybolmaya, sürünün bir parçası olup kendinizi iyiymiş gibi hissetmeye başladığınızda, cesaretinizi arttırmanıza yardım edip yol gösterecek bir kitap.
Joseph Campbell’ın sözünü unutmayalım: “Nerede tökezlersen, hazinen orada yatıyordur.”
Bu kitap, en yüce hayatınızı yeniden elde etmenizle ilgili bir kitap, diyor Robin Sharma. Kendi hatalarını, kusurlarını bilen bir kişi olarak kitabı yazdığı için Sharma’nın anlattıkları çok samimi. “Kendimi ilerleme halindeki bir çalışma olarak görürüm, içsel hayatımı daha üst düzeylere yükseltmek için her günü kullanmaya uğraşırım. İnsani sınırlarım, kusurlarım olsa da beni güçsüz kalmaya zorlayan o katmanların çoğunu kısa bir sürede kaldırıp atabildiğimi de belirtmeliyim. Anlatacağım süreci takip ederseniz bunu siz de başarabilirsiniz!” diyen Sharma, kitapta 7 Aşamalı Kişisel Uyanış’ı anlatıyor. “Ferrari’sini Satan Bilge” dizisindeki diğer kitapların geleneğine uygun olarak, bu kitaptaki mesajlar da yine Julian Mantle’ın hayali serüvenleri şeklinde veriliyor. Tabii ki bunlar son derece gerçek ve güçlü mesajlar! Yedi aşama halinde anlatılan süreç, çeşitli formlarda, Doğu ve Batı uygarlıklarının antik çağdan kalma metinlerinin pek çoğunda bulunan şeyler. Siz kendi hayatınızın kahramanısınız. İnsan olarak en büyük oyununuzu sergilemek istiyorsanız, kendinize seçeceğiniz yolun bu olması gerekir. Bu yolda ilerlemek, otantik başarınızı garantileyecektir.
Yazarı: Robin Sharma
Yayınevi: GOA Basım Yayın
Çeviri: Belkıs Dişbudak
Tanıtım Yazısı
Koza için hayatın sonu olarak görünen şeyi, ustalar kelebek olarak görür.
Kaderini ancak sen keşfedebilirsin, senin için hazırlanmış yolu ancak sen bilebilirsin. Orası kalbinin seni davet ettiği yoldur.
Nasıl ki koza kelebeği bilmez, halbuki kaderidir onun kelebek olmak. Ancak cesur olursa, cesaret ederse bir yumağın içinde sıkışmış kalmışlıktan, kabuğunu kırarak gökyüzüne, özgürlüğe kanat çırpar. İşte insanoğlunun hikâyesi de budur. Asla kaderini baştan bilmez ve eğer geçilmemiş yollardan geçmez, açılmamış kapıları açmazsa, sonunda bir anlamda açılmadan iade olacaktır. Uykulardan uyanmanın, özgürlüğe kanat çırpmanın zamanı gelmedi mi? Sözleri beni şoka sokmuştu.
Cesaretimi topladım ve sordum:
-Umarım sormamda bir sakınca yoktur, ama kimsiniz siz?
-Adım Julian Mantle ve buraya senin rehberin olarak hizmet etmeye geldim.
-Julian Mantle mı? Ferrari’sini Satan Bilge mi? Ciddi olamazsınız?
Tüm gazeteler bu mucize adamın ülkeye dönüşünü yazıyordu.
Kitabın Konusu
Liderlik ve kişisel gelişim konularında dünyadaki en önemli uzmanlardan biri olan Robin Sharma’yı “Ferrari’sini Satan Bilge” kitabıyla tanımıştık. Bilgemiz, bu kez bir başkasına yol göstermek için karşımızda: Dan Sandersen. 44 yaşında, uluslararası otellerin sahibi, üç çocuklu, dul bir adam. Dan’in intihar girişimi sahnesiyle başlayan kitap, her şeye sahip olduğunu sanan bu adamın yaşadığı şokla ve böylece kendini bulmasıyla ilgili bir hikayeyi anlatıyor.
“Bizler genellikle zor dönemlerden geçerken görebildiğimiz dünyanın gerçeğin yansıması olduğunu düşünürüz. Oysa bu yanlış bir varsayımdır. Biz aslında dünyayı o anda kendi umutsuzluk merceğimizden görmekteyizdir. Çevremizi hüzünlü, umutsuz gözlerle görürüz. İşin aslı şu ki kendimizi daha iyi hissetmeye başladığımızda dünya da gözümüze daha iyi bir yer olarak görünecektir…” diyor Sharma kitapta.
Yani dünya bir ayna. Bizim hayattan aldığımız da, istediğimiz değil, olduğumuz şeydir. Aynı zamanda, hayatımızın mevsimleri olduğunu, acılı dönemlerin hiç de kalıcı olmadığını öğrenmeli. Üzüntünün kışı, yerini sevincin yazına bırakacak, buna güvenmeli. Tıpkı sabahın en parlak ışıklarının her zaman gecenin koyu karanlığını takip edişi gibi.
Hepimizin hayatında acı tecrübeler olmuştur. Acı çekmenin nedeni de olmasını istemediğimiz bir şeyin gerçekleşmesidir aslında. Bu durum, hayat bize beklenmedik bir şey getirdiği, yeni bir koşul sunduğu zaman ortaya çıkar. Hayatlarımızda yeni bir koşul belirmesi, bu koşul ister hastalık ister sevilen birinin kaybı ya da finansal bir gerileme olsun, değişmemizi, eski alışkanlıklardan uzaklaşmamızı gerektirir. Bize beklentimizden vazgeçmemiz söylenmektedir ve bir insan için herhangi bir şeyi bırakmak çok korkutucu olabilmektedir. Yeni duruma karşı geliştirdiğimiz tüm direnişlerin ardında yatan şey aslında korkudur. Oysa ortada korkulacak hiçbir şey yoktur. Biz, hayat boyu farklı ve yabancı yerlere yolculuk edip bundan gelen büyümeyi deneyimlemek için yaratıldık.
Acı çekmek derinleşmemizi sağlar. Acılar bize yardım etmek için gelir ve gerçekte kim olduğumuzu bilip anlamamızı sağlar. Acı çekmek kabuğumuzun çatlayarak açılmasına neden olur, bildiğimiz ve sarılıp kaldığımız her şeyin dışarı çıkmasını sağlar. İşte cesaret de bu anda ortaya çıkar. Cesaret, bu korkuları hissetmenize rağmen ilerlemeyi sürdürmektir.
Kitaptan Alıntılar
Kaderini ancak sen kendin keşfedebilirsin. Senin için hazırlanmış yolu ancak sen görebilirsin. Orası kalbinin seni davet ettiği yoldur. Nasıl ki koza kelebeği bilmez, halbuki kaderidir onun kelebek olmak! Ancak cesur olursa, cesaret ederse bir yumağın içinde sıkışmış kalmışlıktan, kabuğunu kırarak gökyüzüne, özgürlüğe kanat çırpar. İşte insanoğlunun da hikayesi budur. Asla kaderini baştan bilmez ve eğer geçilmemiş yollardan geçmez, açılmamış kapıları açmazsa, sonunda bir anlamda açılmadan iade olacaktır.
Durum hiçbir zaman göründüğü kadar kötü değildir. Bize üzüntü veren olaylar, bizi güce, kuvvete ve kendi bilgeliğimize götüren olaylarla aynıdır.
Aydınlanmış olmak tümüyle ışık olmaktır. Tümüyle ışık olan birisinin gölgesi olmaz, karanlık yanları olmaz, korkuları, öfkeleri, gücenikleri olmaz.
Hayatını çekingen biri olarak yaşama dostum!!! Çık arenaya, eleştirileri unut, sana verilen günlerin armağanıyla özgürce ve büyük oyna. Hayat kısa, yıllar tıpkı sıcak kumsalda parmaklarının arasından akan kumlar gibi çabucak kayıp gidiyor. Sen parıldamak, yeteneklerini gün ışığına çıkarmak için yaratılmışsın. Hayatta bir tek başarısızlık vardır; o da denememektir… En büyük başarısızlık, en yüce oyunu oynamak istememek, seni ürküten yerlere doğru yürümemektir.
Geçmiş bir mezardır, hayatını bir mezarda yaşamanın anlamı yok. Her son, yeni bir başlangıcın işaretidir. Ya da başka bir ifadeyle, gözünü dikiz aynasından ayırmazsan, hayatta hiç ilerleyemezsin.
…Şu anda olduğun kişi, gerçekte olduğun kişi değil. Daha çok bu dünyada yaşadığın için dönüştüğün kişi…
Hayatında istemediğin bir şeye odaklandığında, istediğin şeyin hayatına girmesini engellemiş olursun. Dikkatini yönelttiğin şey büyümeye , hayatında daha çok yer tutmaya başlar. İstemediğin şeye odaklanırsan o şey çoğalır.
Ben annenin hayatını yaşadım, oysa kendi hayatımı yaşayacak bilgeliğe sahip olmalıyım.Hep başkalarını memnun edeyim diye çabaladığım insanların hiçbiri ortalıkta yok. Ölüm döşeğindeyken, cevap vermem gereken tek kişi, her zaman aynaya baktığımda gördüğüm kişi oluyor. Ona dürüst davranmış olmak daha iyidir.
Hayatımızın mevsimleri vardır. Acılı dönemler hiç de kalıcı değildir. Üzüntünün kışı yerini yazın sevincine bırakacak, buna güven, tıpkı sabahın en parlak ışıklarının her zaman gecenin koyu karanlığını takip ettiği gibi.