Kitapta “Mış gibi yaşam”, “Düşüncelerinin arkasındaki niyetin farkında olmayan, sözü, gözü, davranışı birbirine uymayan insanların yaşamı” olarak açıklanıyor.
Böylece yine dönüp dolaşıp Delfi tapınağında yazılı o ünlü ilkeye geliyoruz: Kendini tanı!
Bu ilke, ilk bakışta hemen yerine getirilebilecekmiş gibi duran ama son derece zor işleyen yaşam kuralıdır..
Ben bazı insanların kendilerini hiç tanımadan, nasıl bir insan olduklarını kavramadan bu dünyadan göçüp gittiğine, bazılarının da çok geç tanıdığına inanırım.
Çünkü içinde doğduğunuz çevrenin, dinin, geleneklerin ve toplumsal statünün, cinsiyetinizin sizi zorladığı davranış kalıpları vardır.
Çoğu insan küvete doldurulmuş ılık bir suya yatar gibi bu önceden belirlenmiş koşulların rahatlığına sığınır.
Varoluşuyla ilgili temel konulan hiç irdelemez, hayat kendisine ne getirmişse onu kabul ederek yaşar.
Bazı insanlar ise huzursuzdur; bu koşulları sorgular, kendisine tanınan ömür diliminde daha doğru ilkelere ulaşmaya çalışır.
Bu, ister istemez çatışma demektir.
Çünkü dünyadaki hiçbir toplumun düzeni, bireylerin onu sorgulaması, gözden geçirmesi ve değiştirmesi ilkesine göre işlemez.
Sistem, büyük bir çarkın içinde fark edilmeyen bir dişli olmanızı talep eder sizden.
Bu yüzden soru sormak ve özellikle kendini tanımaya çalışmak tehlikelidir.
Ama göze alınması gereken, kutsal bir huzursuzluktur bu.
Mış gibi yaşayanlardan değilseniz, bu özenli kitap size daha çok hitap edecektir.
Zülfü Livaneli
Yazarı: Doğan Cüceloğlu
Yayınevi: Remzi Kitapevi
Tanıtım Yazısı
Öyle insanlar var ki, düşüncelerinin arkasındaki niyetin farkında değiller; sözü, gözü, eli başka telden çalar. Bu insanların yaşamına ‘mış gibi yaşam’ diyorum.
Çevrenize bir bakın, aklı, düşüncesi çocuğuna yardım etmekle dolu olduğu halde asık yüzlü, kırıcı sözlü, ilgisiz gözlü anne ve babalar; öğretmen olduğunu söyleyen ama hiç kitap okumayan insanlar göreceksiniz.
Mış gibi yaşam, insanların bu anlayışla oluşturduğu ya da işlettiği kurumlar yoluyla tüm topluma yayılıyor: Vatandaşa yardım etmek için oluşan bürokrasi, köstek olmak konusunda uzmanlaşıyor; güven duymamız için oluşturulan kurumlar güvensizliğin kaynağı haline geliyor; adaleti sağlamak için yapılan yasalar adaletsizliğin düzenini sürdürüyor.
Kimimizin körleşip fark etmediği, kimimizin kanıksayıp artık yadırgamadığı mış gibi bir yaşam yaşıyoruz. Sanki kaderimiz olmuş, kuşaktan kuşağa sürüp gidiyor. Yaşıyormuş gibi görünüp de aslında yaşamamak… Ve yaşamadığının farkında bile olmamak…
Kitabın Konusu
Son kitabının adı “Mış Gibi Yaşamlar”.
Kitabın içeriği hakkında ipuçları veren bir de üst başlığı var; kitabın ismi, üst başlık ile birlikte okunduğunda daha anlamlı hale geliyor:
Özüne Yabancılaşmış İnsanların Oluşturduğu ‘Mış Gibi’ Yaşamlar.
Ne demek “Mış Gibi Yaşamlar”?
Benliğine yabancılaşmış, söyledikleri ile yaptıkları, inandıkları ile davranış biçimleri birbirine uymayan tutarsız insanların yaşamları.
Böyle insanların yaşamdaki amaçları ve hedefleri ile günlük “duruşları” çoğu zaman tutarsız, kimi zaman da birbirleri ile çelişki içinde.
Çok kısaca belirtmek gerekirse, bu insanların “söylemleri” ile “eylemleri” çelişik.
Hatta söylemleri bile zaman içinde birbiriyle çelişir; eylemleri birbirine zıt sonuçlar doğurur.
Uzun sözün kısası yazar “Sahte insanlardan” söz ediyor.
Cüceloğlu kitabını Arif Bey ile Doğan Bey arasındaki konuşmalar biçiminde yazmış.
Konuşmalar iki arkadaşın günlük yaşamı içinde geçiyor ve bu nedenle de sadece okunması çok zevkli ve kolay değil, aynı zamanda gündelik yaşamın ortak sıkıntılarını da yansıttığı için okurla müthiş bir iletişim kuruyor.
Konuşmalara konu olan olaylar, yazarlardan, düşünürlerden, gazete haberlerinden derlenmiş.
Bu nedenle de içinde yaşadığımız toplumu son derece gerçekçi bir biçimde yansıtıyor.
Bu ilk kitapta, ‘mış gibi’ yaşamlara dair ‘Nedir?’ sorusunun cevabı verilmiş. Serinin gelecek kitaplarında mış gibi yaşamların ‘niçin’ine ve mış gibi yaşamlardan kaynaklanan sorunlarımızı nasıl aşabileceğimize dair cevap önerilerinin verileceği belirtilmiş. Türkiye’nin genel anlamda sorunlarının analizini yapmayı niyet edinmiş bu kitabı okuyan herkesin bu sorunlar yumağındaki kişisel paylarını sorgulayacağına ve olası çözüm yollarını düşünme yönünde zihinsel adımlar atmaya başlayacağına inanıyorum.
Kitaptan Alıntılar
Mış gibi yaşamak ne demek?Bizmişiz gibi yaşamak yerine biz olarak yaşamayı öğrenmeliyiz.
Sanki eğitim sistemimiz eğittiği kişide değerler erozyonu yaratıyor.
Kendi iç dünyasıyla dostluk kuramamış insan içindeki yalnızlığı başkalarıyla kurduğu ilişkilerle doldurmak ister.
Kendi özüyle ilişkisi olmayan insan, eninde sonunda iç yalnızlığa gömülür. Özünden kopmuş insanın gerçek anlamda başkalarıyla da ilişkisi olamaz.
İnsan yalnızca dış dünyanın farkında değildir, farkında olduğunun da farkındadır. Sembollerle düşünen insan düşündüğünün bilincindedir…
En temel özgürlük, insanın kendisi olarak yaşamında var olabilmesi ve kendi bütünlüğünü yaşayabilmesidir; dürüst insan özgürdür.
Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!..
Samimiyetle inanmış bir kalp, çoğunluktur.
Hayatınızın her anında hayal ortakları ve hayal katilleriyle karşılaşacaksınız eğer hayal katillerinin etkisinde kalırsanız, gerçekleştirmek istedikleriniz hep birer hayal olarak kalacak.
Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır.
Hayatınızdaki bülbülleri keşfedin, onları bırakmayın, der. Bülbül, yolumuzu aydınlatan, ışık tutanlar oluyor. Sonradan anladık ki dedemiz de bizim bülbüllerimizden birisiymiş. Satrancı öğretti, hayatımız değişti.
Eğer engelli çocuğunuz varsa şunu asla unutmayın: Durumu baştan kabullenin, duygusal yaklaşımlarla engeli görmezden gelmek çözüm değildir. Belki bir süre için kendinizi avutabilirsiniz ama sorun ortadadır ve böyle davrandığınız takdirde daha büyüyecektir. Engelli çocuklarınızı asla evlere kapatmayın, onların eğitimine önem verin ve bilin ki, bu çocukları kurtaracak olan eğitimdir. Onların hayata katılmalarına ve topluma karışmalarına fırsat tanıyın.
Bilmediğinin farkında olan insan bilgisizdir, ama neyi bilmediğinin dahi farkında olmayan insan cahildir.
Görenlerin göz ardı ettiği şeyler, görmeyenlerin yakaladıklarıdır ve görenlerin kör oldukları dünya, onların bulup çıkardıkları hazinelerdir…
Bir insanın yaşamının anlamı, o insanın ‘ben’ini aştığı yerde oluşur.