Otuz yaşındayken yurdunu ve yurdunun gölünü ardına bırakarak dağa çekildi Zerdüşt. Dağda on yıl zaman zarfında, bıkmadan, usanmadan hep ruhunu dinledi… Ve sonunda içinde, gönlünün derinliklerinde bir değişiklik duyumsadı. Günlerden bir gün yıldız, aydınlatacak bir şeyin kalmasaydı yazgın ne olurdu? On yıl var ki buruya mağarama çıkıyorsun. Eğer, ben, kartalım ve yılanım olmasaydık, ışığından ve yolundan bezerdin. Fakat her sabah seni bekledik. Işığının fazlasını aldık ve bunun için seni kutsadık.
Böyle buyurdu Zerdüşt, Nietzsche felsefesinin ana yapıtıdır.Kendi deyimiyle: “Yazılmış en yüce kitap, insanlığa şimdiye dek verilen en büyük armağan”dır.
Alışıgelmiş söylemlerin dışına çıkıp, düşünerek yaşamını önemini anlatan, insan hayatını daha da anlamlandıran bir başucu kitabını elinizde tutuyorsunuz. Akıcı, doyurucu ve zengin dili ile tüm dünyada onlarca yıldır okunan eşsiz bir eser. Nietzsche’nin düşüncelerinin en yüksek düzeye eriştiği olgunluk dönemi, ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ adlı bu eseri ile başlar. Bu eser, Nietzsche Felsefesi’nin de ana kitabıdır.
Eseri belirli bir kategori içerisinde tanımlamak genelde zor olmuştur: Bir edebiyat eseri ve aynı zamanda felsefî bir çalışmadır.Edebiyatla felsefeyi bu kadar güzel harmanlayan ve insanlığı harekete geçirmek için yaratılan bu eserle, herkesin yolu bir kere de olsa Zerdüşt’le kesişmeli!
Hayata olan en yüksek sevginiz
Umudunuza olan sevginiz olsun
ve en yüksek ümidiniz
en yüksek hayat düşünceniz olsun…
Yazarı: Friedrich Nietzsche
Yayınevi: Oda Yayınları
Çeviri:E.Murat Cengiz
Tanıtım Yazısı
Platon’dan beri süregelen yanlış değerler ve kuruntuların geçersizliğini ilan eden “Çekiç Felsefe”nin başlatıcısı olan Nietzsche, metafiziği yıkma eylemine girişmiştir.
Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı yapıtına kadar sürekli işlediği bu eleştirisiyle ahlaka, dine karşı düzenli bir savaş açmış; insanın kendi özdeğerlerinin yeniden yaratımcısı olarak özgürleşmesini, Üstinsan’a varmasını ereklemiştir.
Böyle Buyurdu Zerdüşt, felsefe tarihine “Değerlerin Öte Değere Geçmesi”, “Tanrının Ölümü ve Nihilizm”, “Köle Ahlakının Eleştirisi” başlıklı katkılarda bulunmuş Nietzsche’nin baş yapıtıdır.
Kitabın Konusu
20.yüzyıl felsefesinde belirgin bir eğilim olarak edebiyat ve felsefenin içiçe geçtiği, felsefe anlatıların edebi anlatılara benzemeye başladığı ya da edebi anlatının felsefi nitelik taşıdığı gözlemlenir. Bu gelişmenin kaynağındaki en önemli düşünür Nietzsche’dir ve özellikle onun Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabıdır. Nietzsche, felsefe alanında yalnızca metnin içeriğiyle değil, uslûbu ya da söylemiyle de yakından ilgilenmiş, yeni düşünceleri yeni söyleyişlerle dile getirme prensibiyle hareket etmiştir. Böyle Buyurdu Zerdüşt, bu anlamda felsefeye yeni bir içerik katkısından ibaret olmayıp yeni bir söylemsellik de getirmiştir.
Eserin geneli aforizmalardan oluşur. Nietzsche anlatmak istediği konuyu, benzetmeler ya da imalar kullanarak aktarır. Bu şekilde, okuyucunun bahsedilen konu hakkında düşünmesini ve kendisine ait bir yargıya ulaşmasını beklemektedir.Bu durumu şöyle açıklar : “Herkesin okumayı öğrenme hakkının olması, zamanla sadece yazmayı değil, düşünmeyi de mahveder. Dağlarda en kısa yol doruktan doruğadır; ama bunun için uzun bacakların olmalı.Özdeyişler doruk olmalı, kendisine hitab edilen de iri kıyım ve uzun boylu.
Kendisini henüz zamanı gelmemiş filozof olarak tanımlayan Nietzsche, felsefeye bakış açısını şu cümlelerle dile getirir: “Yazılarımın havasını soluyabilen, bunun bir yüksek yer havası, sert bir hava olduğunu bilir. Felsefe, bugüne dek anladığım yaşadığım gibisi, yüksek dağda, buz içinde gönüllü yaşamaktır.
Kitapta Zerdüşt isimli karakterin gözlemleri ve bu gözlemler üzerine ürettiği düşünceler yer alır. Zerdüşt herhangi bir topluma ya da herhangi bir çoğula hitap etmekten ziyade, tekil olarak sadece insanı ele alır.Bu yönüyle bir psikologdur.Ona göre kişinin en büyük düşmanı, yine kendisidir.İnsana hedef olarak “Üstinsan” ı gösterir.Bu kavram üstün ırk ya da herhangi bir çoğulu anlatan bir kavram değildir!
Zerdüşt, kişinin sürekli olarak “Üstinsan” a doğru kendisini aşması gerektiğini söyler.Fakat kişinin kendisini aşması için, ilk önce insanın aşılması gereken bir şey olduğunu kabul etmesi gerekir. Başka bir deyişle yükselmek için, önce alçakta olduğunu kabul etmesi gerekir. Bu nedenle ‘insan’ kavramını alçaltarak, sadece ‘Üstinsan’a giden bir köprü’ olduğunu savunur.Üstinsan’ın var olma sebebi ise; insanın kendisini aşmasının, farkına varmasının gereğidir.
Yeni değerlerin üretilmesi için, var olan eski değerlerin hiçe sayılması gerektiğini savunur.Ona göre “iyinin ve kötünün yaratıcısı olmak isteyen, ilk önce bir yok edici olmalıdır ve değerleri paramparça etmelidir. ” Yaratılan yeni değerler ise tekrar tekrar kendini aşmak zorundadır.Hiçbir değere bağlı kalınmadan “Üstinsan” a doğru sürekli yol alınmalıdır. Bu anlamda, “kişinin kendisi olmasının koşulu, kim olduğunu hiç mi hiç bilmemesidir. ”
Genel olarak kitapta, “eski levhaları yıkmak” olarak tanımadığı bu yıkıcı görüş hakimdir. Yeni değerleri üretmeyi ise kişinin kendisine bırakmıştır. İdeallere, inançlara, törelere… Var olan tüm toplumsal değerlere bağlı kalanlara aşağılarcasına hitab eden Zerdüşt, kendi istemini kendi belirleyen ve her türden boyun eğmeyi reddeden herkesi dengi olarak kabul eder.
Her ne kadar bir yol gösterici, öğretici olarak algılansa da, kişilerin kendi düşüncelerini üretmesi gerekliliğini savunur. Ne bir takipçisi, ne de bir öğrencisi olsun ister. Bunu şu şekilde dile getirir : “Yalnız gidiyorum şimdi kardeşlerim! Siz de yalnız uzaklaşın buradan. Böyle istiyorum ben! Uzaklaşın benden ve koruyun kendinizi Zerdüşt’e karşı. Her zaman öğrenci olarak kalırsa insan, öğretmenine borcunu ödememiş olur.”
Ona göre kişi, “Üstinsan” ı kendisi var etmeli ve bunun için ne Zerdüşt’e ne de bir başkasına – tanrı dahil – ihtiyaç duymamalıdır.Kendisinin efendisi olmalı, kendi yasalarını kendisi koymalıdır. Kendi yasasının yargıcı, celladı ve kurbanı olmak zorundadır. Kişinin kendi yasasının yargıcı ve celladıyla başbaşa kalmasını korkunç bir şey olarak tanımlayan Nietzsche, bunun koşulu olarak kişinin kendisine karşı sert ve katılık kertesinde dürüst olması gerektiğini söyler.
Nietzsche’nin kendine özgü anlatım tarzıyla, birçok farklı anlam çıkarılabilecek özdeyişlerle, sert bir üslup kullanarak kaleme aldığı bu eseri, diğer eserleri gibi yaşadığı dönemde çok yadırganmış, birçok olumsuz eleştiriye maruz kalmıştır. Nietzsche ise bu durumu normal karşılamış, aksi olsaydı kendisiyle çelişeceğini dile getirmiş ve “Böyle Buyurdu Zerdüşt” ü okuyacaklara şöyle seslenmiştir: “Bir iç durumu gerçekten bildiren, yapmacık tavırlar takınmayan her deyiş iyidir. Bu konuda şaşmaz benim içgüdüm. Şüphesiz bu iş için dinleyen kulaklar, aynı tutkuyu duyabilecek güçte kimseler bulunduğunu varsayıyorum. Zerdüşt’üm bekliyor böyle dinleyicileri, daha uzun süre de bekleyecek! Onu inceleyecek değerde olmalı insan.” “Bu gibi şeyler ancak en seçkinlerin kulağına ulaşır, burada dinleyici olabilmek eşsiz bir ayrıcalıktır, her babayiğidin harcı değildir Zerdüşt’ü duyabilmek.”
Kitaptan Alıntılar
Kuşkusuz hayatı severiz; fakat yaşamayı istediğimizden, alıştığımızdan değil, sevmeye alıştığımızdan. Her sevgi biraz deliliktir! Hayatı seven bana öyle gelir ki; insanlar arasında da mutluluğu en iyi bilenler kelebekler, sabun köpükleridir.
Terk edilmişlik başkadır, yalnızlık başka…
İnsan, kendisini kutsal ve sağlam bir sevgiyle sevmeyi öğrenmeli. İnsan kendisine tahammül etmeyi öğrenmeli ve sağa sola dalmamalı.
Mezar adası orası;suskun;gençliğimin mezarları da oradadır.Oraya her zaman yeşil kalan bir hayat çelengi göndermek isterim. Denizi böyle geçtim ; koyarak gönlüme bunu. Ey gençliğimin görüntüleri ! Sevgi bakışları , tanrısal bakışlar! Ne çabuk kaybettim sizi ! Ölülerim olarak anılıyorsunuz bugün…
Kötülükleriniz değil, birçok iyiliğiniz bana bulantı veriyor. Ah sizin de bu solgun suçlu gibi bir deliliğiniz olsa da o yüzden boş yere harcansanız. İsterdim ki vahşetiniz gerçek bağlılık veya adalet olsun. Halbuki sizin erdeminiz sadece uzun yaşamak ve acınacak bir rahata kavuşmak içindir.Ben, nehir kıyısında bir parmaklığım. Tutunabilen bana tutunsun. Ama ben sizin topal değneğiniz değilim.
Zerdüşt, yükseğe çıkınca kendisine eşlik eden hayvanları geri çevirdi ve kendisini yalnız buldu. O zaman bütün kalbiyle güldü, etrafına bakındı ve şöyle dedi:”Kurbanlardan ve bal kurbanlarından söz edişim sözümün bir hilesi ve gerçekten faydalı bir delilikti. Bu dağ tepesinde, yalnız mağarasında ve yalnız hayvanlar arasında olduğumdan daha serbest konuşabilirim.
İflah olmazlara hekim olunmaz, bu yüzden geçip gitmelisiniz.
Başıma yazgı ve yaşayış olarak ne gelirse gelsin,onda her zaman bir dönüp dolaşma ve bir tırmanış vardır; çünkü sonunda insan ancak kendi hayatını ve kendi için yaşar.
İlelebet öğrenci kalırsa insan, değerini düşürür hocanın.
Henüz çocuk yapmak istediğim kadını bulamadım. Meğer o, sevdiğim kadın ola! Çünkü seni seviyorum ey sonsuzluk, çünkü seni seviyorum ey sonsuzluk!
Gereğinden fazla insan doğmakta.Bu fuzuli insanlar için türetilmiştir devlet.
İnsanın kinden arınması,sizi en yüksek umuda götüren bir köprüye benzer. Uzun süre kötü havalardan sonra görülen gökkuşağı gibidir o…
Fakat siz bir düşmanınız olduğunda onun kötülüklerine iyilikle karşılık vermeyin.Çünkü bu,utandırır.Tersine size iyilik yaptığını kanıtlayın.Utandırmaktansa,öfkelenmek iyidir.
Cüce,bundan sonra sustu ve susması uzun sürdü.Fakat susuşu bana ağır geldi.Çünkü bu durumda iki kişi tek kişiden daha yalnızdır.
Ölüm öğütleyenler vardır.Dünya , hayattan çekilmelerini önerdiğimiz böyleleriyle doludur.İşte böyle gereksiz insanlarla doludur dünya.Bu fazlalar yüzünden hayat bozulmuştur.Bunları “sonsuz hayat” sözleriyle kandırıp bu dünyadan ayırmak gerek.
Gençsin ve çocuk sahibi olmak, evlenmek istiyorsun.Ben de soruyorum sana : Bir çocuk istemeye layık bir insan mısın ?
İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurum üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış, insanda büyük olan şey nedir? Bir amaç değil, bir köprü oluşudur, insanda sevilebilecek şey, onun bir geçiş ve bir batış sürecinde olmasıdır.
Size yalvarıyorum kardeşlerim, dünyaya, yaşama sadık kalın ve size öbür dünya ümitlerinden bahsedenlere kanmayın. Bunlar bilerek veya bilmeyerek zehir saçanlardır.Bir zamanlar tanrıya isyan, en büyük günahtı. Fakat tanrı öldü ve onunla birlikte günahlar da yok oldu. Şimdi en korkunç şey, yaşama karşı günah işlemek ve bilinmesi mümkün olmayanı yaşamın amacından üstün tutmaktır.
Yukarılara çıkmak istiyorsanız, kendi bacaklarınızı kullanmalısınız! Kendinizi taşıtmayasınız; yabancıların sırtına, yabancıların kafasına binmeyiniz! Ata mı bindin? Ereğine mi gidiyorsun doludizgin? Peki, dostum! ama topal ayağın da at üstünde! Ereğine vardığında, attan indiğinde: tam kendi yüksekliğindeyken, ey yüksek insan, işte o zaman sendeliyeceksin sen!