Kültür dediğimiz zaman bir insan cemiyetinin, devlet hayatında fikrî hayatında, iktisat hayatında yapabilecekleri şeylerin muhassalasını (toplamını) kastediyoruz ki, medeniyet de bundan başka bir şey değildir.
Memleket mutlaka modern medeni ve yeni olacaktır. Bizim için bu hayat davasıdır.
Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Medeniyetin coşkun seli karşısında mukavemet boşunadır. O, gafil ve itaatsizler hakkında çok amansız davranır.
Büyük davamız en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni özelliği ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Benim kanaatim o idi ki ve daima o oldu ki dünyada insan diye yaşamak istiyenler insan olmak vasıflarını ve kudretini kendilerinde görmelidirler… Bu uğurda her türlü fedakârlığa razı olmalıdırlar. Yoksa hiçbir medenî millet onları kendi sırasında ve safında görmek istemez.
Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve fazilette dünya birinciliğini tutmaktır.
Medeniyet öyle kuvvetli bir ışıktır ki, ona bigane olanları yakar, mahveder.
Kültür zeminle orantılıdır. O zemin milletin seciyesidir.
Türkiye Cumhuriyeti çocukları, kültürel insanlardır. Yani hem kendileri kültür sahibidirler, hem de bu özelliği muhitlerine ve bütün Türk milletine yaymakta olduklarına kanidirler.
Bir milletin kültür düzeyi üç safhada; devlet, düşünce ve ekonomideki çalışma ve başarılarının özüyle ölçülür.
Medeni olmayan milletler, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdur.
Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin, o zaferin sürekli sonuçlar vermesi ancak kültür ordusu ile mümkündür.
Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve zekayı geliştirmektir.
Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.
Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerilemesinde en mühim etken olduğu kanaatindeyim. Onun için millî terbiye programından bahsederken eski devrin hurafatından ve yaradılışımızla hiç de münasebetli olmayan yabancı fikirlerden, Doğudan ve Batıdan gelen tesirlerden tamamen uzak millî seciye ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü millî dâvamızın inkişafı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Lâlettayin bir yabancı kültürü şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir.
Bilirsiniz ki dünyada her kavmin varlığı kıymeti hürriyet ve bağımsızlık hakkı sahip olduğu ve yapacağı medenî eserlerle orantılıdır. Medenî eser vücuda getirmek kabiliyetinden mahrum olan kavimler hürriyet ve bağımsızlıklarından soyunmaya mahkûmdurlar. Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak bilgisizliği ve ihtiyatsızlığı gösterenler umumî medeniyetin coşkun seli altında boğulmağa mahkûmdurlar.
Medeniyet yolunda muvaffakiyet yenileşmeğe bağlıdır. Sosyal hayatta iktisadî hayatta ilim ve fen sahasında muvaffak olmak için yegâne olgunlaşma ve ilerleme yolu budur. Hayat ve yaşayışa hâkim olan hükümlerin zaman ile değişme gelişme ve yenileşmesi zaruridir. Medeniyetin ihtirasları fennin harikaları cihanı değişiklikten değişikliğe sürüklediği bir devirde asırlık köhne zihniyetlerle maziye düşkünlükle mevcudiyetin muhafazası mümkün değildir. Medeniyetten bahsederken şunu da kesinlikle söylemeliyim ki medeniyetin esası ilerleme ve kuvvetin temeli aile hayatındadır. Bu hayatta fenalık muhakkak sosyal iktisadî siyasî acze sebep olur. Aileyi teşkil eden kadın ve erkek unsurlarının tabiî haklarına malik olmaları aile vazifelerini idareye yetenekli bulunmaları lâzımdır.