Franklin bir çocuğa bir elma vermiş.
Çocuk çok sevinmiş.
Bir elma daha vermiş.Çocuk daha çok sevinmiş.
Bir elma daha verince çocuk sevinçten deliye dönmüş.
Ve bir elma daha verince,çocuk dört elmayı elinde zapt edememiş,sonuncusunu düşürmüş yere…
Bu sefer ağlamaya başlamış çocuk.
Hayat böyledir işte…
Hayal etmediğimiz bir saadete eriştikten sonra, onun bir lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder.
Keyifler değildir yaşamı değerli yapan.
Yaşamdır,keyif almayı değerli kılan.
On iki daireli fakir adam
Bakalım, insan ele geçiremediği şeylere karşı ne kadar hırslı, ele geçirdiği nimetlere karşı da ne kadar şükürsüz olabiliyor, bir görelim. Öğle namazını kıldığımız caminin avlusunda karşılaştığım bir zat, beni kendi yaşına yakın görmüş olacak ki, sorusunu şöyle sordu:
– Buralara eskiden gelmişe benziyorsun.
– Evet, dedim. Elli seneyi geçti Yozgat’tan geleli.
– Ben de Nevşehir’den geleli elli seneyi geçti, dedikten sonra hemen ekledi:
– Ne yazık ki ben kafayı çalıştıramadım, ömrüm boşa geçti. İnşaallah sen kafayı çalıştırmış, ömrünü boşa geçirmemiş, köşeyi dönmüşsündür!
– Anlayamadım köşeyi dönme işini, dedim. Elli sene önce gelince köşe mi dönülür?
– Elbette, dedi. Ben buraların elli sene öncesini biliyorum. O zaman tarlaydı şimdi şu apartmanların yükseldiği yerler. Kolayca satın alınırdı buralar. Onun için diyorum, sen erken geldiğine göre arazi almış, belki şu apartmanlar gibi apartmanlar da dikmişsindir buralarda.
– Rabbime şükürler olsun, dedim, kirada değilim. Başımı sokacak dairem var. Bundan dolayı şükür duyguları içindeyim. Kirada olsaydım zorlanırdım diye düşünüyor, hep şükrediyorum. Rabbimiz olmayanlara da ihsan eylesin, diyorum.
İnanmıyor gibi baktı yüzüme. Sonra da kelimelere basa basa sordu:
– Yani senin sadece başını sokacak bir dairen mi var şimdi?
– Öyle, dedim.
– Geldiğin senelerde buralardan üç beş tarla alıp da şimdi daireleri dizemedin mi?
– Hayır, dedim. İstanbul’a 1950’de geldiğimde öyle bir düşüncem de yoktu, imkanım da. Ben buraya okumak için geldim. Cami harabelerinde kalıyor, okumaya çalışıyordum. Başka meselem yoktu o günlerde.
Yüzünü buruşturup dudaklarını büktü. Mazeretimi hiç de meşru bulmamıştı anlaşılan. Derinden bir nefes aldıktan sonra söylenmeye başladı:
– Demek sen de benim gibi kafayı dövüyorsun şimdi!
– Hayır, dedim, ben asla kafamı dövmüyorum. Tam aksine başımı sokacak bir daire ihsan ettiği için Rabbime şükrediyorum. Sen kafanı niye dövüyorsun? Yoksa başını sokacak bir dairen yok mu, kirada mısın hâlâ?
– Yok canım, olur mu öyle şey dedi? Dairelerim var. Hem de en değerli yerlerde. Ne yazık ki, bir türlü ilerleyemedik, on iki dairede çakılıp kaldık, üzerine ilaveler yapamadık. Kafamı dövüşüm bundan dolayı. Vaktiyle ele geçen fırsatları değerlendiremeyip on iki dairede kalışımdan dolayı. Şaşırarak sordum:
– Yani on iki dairenin sahibi olduğun halde mi, fırsatı değerlendiremedim, diyorsun? Elini boşlukta salladıktan sonra:
– On iki daire ne ki? dedi. Aslında ben on iki gökdelenin sahibi olmalıydım şimdi. Gerekçesini de şöyle açıkladı:
– Ben buraların tarla olduğunu, bedava denecek kadar ucuza satıldığını biliyorum! Ama bunu bilmenin bir faydası yok ki şimdi. Kafayı vaktiyle çalıştırmadıktan sonra, kalırsın işte böyle on iki daireyle! Yumruklarsın kafanı durmadan!.. Bir ürperti geldi içime:
– Beyefendi kusura bakma, dedim senin düşüncenden korkmaya başladım. On iki daireye sahip olmuşsun hâlâ mutlu ve huzurlu değilsin. Şükür duyguları taşımıyorsun. Hemen uzaklaşıyorum bu türlü düşüncenin yanından.. diyerek yürüdüm kendi istikametime doğru. O da, sahip olamadığı gökdelenlerin hasreti içinde kafasını yumruklayarak yürüdü kendi istikametine doğru… Yol boyunca Efendimiz (sas)’in ikazlarını düşündüm. Şöyle tarif ediyordu ademoğlunun hırsını.
– Kendi ihtiyarladığı halde hırsı hep genç kalan ademoğulları vardır. Bunların iki dere dolusu altını olsa, yine doymaz da der ki: “Keşke bir üçüncü dere dolusu altınım daha olsaydı!” Böyle insanların gözünü ancak toprak doldurur! Sadaka Rasûlullah.
Hırs içinde yaşarsanız, etrafınız da hırs dolar.Hayat sizin ona nereden baktığınıza bağlı olarak değişir. Sizin ruh hâliniz değiştikçe hayatın da farklılaştığını görürsünüz. Ne girdi verirseniz, o çıktıyı alırsınız.
Ahmet Şerif İzgören
Birlikte geçireceğimiz bir hayatın başında mı yoksa sonunda mı olduğumuzu bilmiyorduk. Ancak hayat diye buna deniyor zaten değil mi? Yeni doğan günün son günümüz olmadığını hangimiz bilebiliriz ki? Önemli olan sevdiklerimizle geçirebildiğimiz her günün değerini bilmek ve bunun için şükretmek.
E.V.Mitchell
Tuz ve su
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
– Tadı nasıl? diye soran yaşlı adama öfkeyle:
– Acı diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
– Tadı nasıl?
– Ferahlatıcı diye cevap verdi genç çırak.
– Tuzun tadını aldın mı? diye sordu yaşlı adam, Hayır diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
– Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.
Kendimizi ve diğer insanları yargılamayı bırakabilseydik, hayatlarımız çok daha iyi durumda olurdu. Önümüzdeki sıkıntılar silsilesi yüzünden şikayet etmek, tüm bu sorunları ve zorlukları hak etmediğimizi düşünerek kendimize işkence etmek yerine; sorunları aşmak için elimizden geleni yapabilsek ve bazı şeyleri değiştiremeyeceğimizi kabul edebilsek…
Mühim olan…
Bir gün New-York’ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar.
Gruptan biri, Kızılderili’dir. Yolda yürürken Kızılderili, onca insan gürültüsü, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasından, kulağına CIRCIR böceği sesinin geldiğini söyleyerek o böceği aramaya başlar.
Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyulamayacağını, Kızılderiliye öyle geldiğini söyleyip yollarına devam ederler.
Ama içlerinden bir tanesi inanmasa da, Kızılderili’yi yanlız bırakmamak için onun ile böceği aramaya devam eder..
Kızılderili, yolun karşı tarafina doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında bir cırcır böceği bulurlar.
Arkadaşı, Kızılderili’ye
-Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi NASIL duydun? diye sorar.
Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya lüzum olmadığını söyleyerek, arkadaşından kendisini takip etmesini ister.
Kaldırıma çıkarlar, Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar.
Birçok insan, bozuk PARA sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, ceplerinden para düşürüp düşürmediklerini KONTROL eder.
Kızılderili, arkadaşına dönerek:
Mühim OLAN, Nelere KIYMET verdiğindir. Her şeyi ONA göre DUYAR, görür ve HiSSEDERSiN.
Hayatta önce değer verdiğiniz şeyleri saptayın. Eş, iş arkadaşlar, para, sağlık filan gibi. Önceliklerinizi belirler, yani hayatınızdaki iri taşları yerleştirip temeli sağlam atarsanız, diğerleri için nasıl olsa yer bulursunuz.
Oğuzhan Akay
Tam 65 yıl
Yaşlı çifte sorarlar:
– Tam 65 yıl…Bunca sene nasıl evli kaldınız?
Yaşlı çift cevap verir:
– Bizim doğduğumuz zamanlarda bir şeyler kırıldığında tamir edilirdi,çöpe atılmazdı. O yüzden.
Zenci Yolcu
Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı.
Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyledi.
Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğa devam edeceğine şahit oluyorlardı.
Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.
Birkaç dakika sonra geri gelen hostes: Çok özür dilerim geciktim. Birinci sınıfta bir yer buldum… Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, sonra yer değişikliği için pilottan izin almam gerekiyordu.Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz dedi ve bu izni verdi.
Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı.
Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen?
Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor.
Kibirli birisi için diğerleri yoktur. O kendisinin diğeridir. Birisini taklit edecekse, taklit etmeye çalışacağı kişi kendisidir. Kendisini incitmeye çalışır en derin yerinden. Kendi düşünceleri üzerinde hileler yapar.Hissettiği duygularla uzun konuşmalar yapar, onları aşağılar.
Fernando Pessoa
Küstahlık zayıf insanın güçlü olma taklididir.
Eric Hoffer
20 Kuruş Deyip Geçme!!
Londra’daki camii’ye yeni bir imam gönderilmiş.
Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı söföre rastlıyormuş.
Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş.
İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş.
Kendi kendine 20 kuruşu geri versem mi şöföre diye düşünüyormuş.
Ama içinden bir ses diyormuş ki çok gülünç bir para ve şoförün umurunda değil.
Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz.
Bu parayı saklayabilirim diye düşünmüş, Allah’tan gelen bir hediye gibi.
İnecegi durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki:
Paranın üstünü fazla verdiniz.
Şöför gülümsemiş ve demiş ki:
Siz caminin yeni imamısınız değil mi..?
Aslında uzun zamandır sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum.
İslamı öğrenmek için.
Bu yüzden bilerek size fazla para verdim.
Nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim.
İnerken imam artık bacaklarını hissetmiyormuş.
Yere yığılacakmış neredeyse, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış.
Gözlerinden yaşlar dökülerek demiş ki:
Allah’ım az daha İslam’ı 20 kuruşa satıyordum..!
Haramlarla beslenen gözden kalbe üstün ilim girmez.
Muhammed Bozdağ
Bu kat boştur
Kadınların gidip kendilerine erkek(koca) seçebilecekleri bir erkek dükkanı(mağazası) açılmıştır.Mağaza 5 katlıdır ve her kat çıkıldıkça,erkeklerin nitelikleri de yükselmektedir.
Mağazada sadece tek bir kural geçerlidir:Herhangi bir katın kapısından içeri giren kadın,o kattan alış-veriş etmek zorundadır ve eğer bir üst kata çıkmak isterse,tekrar aşağı katlara inemez.
Bir gün bir grup kız arkadaş,kendilerine erkek seçmek için mağazaya gider,Ve……
1.KAT:kapıda şunlar yazılıdır:”Bu kattaki erkeklerin çalışacak bir işleri var ve çocukları da severler.”Kızlar yazıları okur ve şöyle derler:”Eh,hiç yoktan iyidir ama bir de üst kata bakalım.”
2.KAT:kapıda yazılanlar:”Buradaki erkeklerin iyi bir işleri var,çocukları severler ve son derece yakışıklıdırlar.”Kızlar:”Hımmmm hiç fena değil ama acaba bi üst katta ne var?”
3.KAT:“Buradaki erkeklerin çok iyi birer işleri var,çocukları severler , son derede yakışıklıdırlar ve ev işlerine de yardım ederler.”Kızlar:”Aman Allah’ım,çok etkileyici ama yukarıda başka katlar da var.”
4.KAT:“Buradaki erkeklerin işleri çok iyi,çocukları çok severler,gayet yakışıklı olup,ev işlerine yardım ederler ve ayrıca son derece romantiktirler.”Kızlar çığlık atmaya başlarlar:”İnanılmaz,bir üst katta bizi neyin beklediğini bi düşünün!”Ve bir kat daha çıkarlar…
5.KAT:şunlar yazmaktadır:”Bu kat boştur ve sadece kadınları memnun etmenin mümkün olmadığını kanıtlamak için konmuştur.Çıkış soldadır;umarız inerken merdivenlerden yuvarlanırsınız…”
Kadınlar ne ister sorusu, kadın felsefesi açısından sorulacak en büyük ve en gizemli sorulardan biridir.Kadınlar para, şöhret, mevki, seks, ihtiras, ilgi,sevgi, sadakat, doğruluk v.b olguların kokteylini istedikleri büyük ölçüde doğrudur.Ancak bunlardan birine razı oldukları da görülmüştür.Ha bu kadının değerini azaltır mı, tartışılır.Ama ne kadar çok şey isterlerse beklentilerinin karşılanması o kadar zor olacaktır.
İyi bir kadın erkeği etkiler, zeki bir kadın onda ilgi uyandırır, güzel bir kadın büyüler, anlayışlı bir kadın ise ona sahip olur.
Rovvland
Balıkçı ve işadamı
Bir Meksika sahil kasabasına yolu düşen Amerikalı işadamı, kıyıya yanaşan kayıktaki balıkçıyla konuşur.
Kayığın içinde, henüz tutulmuş birkaç ton balığı bulunmaktadır.
Amerikalı iş adamı balıkların iriliğinden dolayı balıkçıyı över ve bu birkaç balığı ne kadar zamanda yakaladığını sorar.
Balıkçı, “Fazla sürmedi, senyör” der.
Amerikalı hayretle sorar: Öyleyse neden daha fazla denizde kalıp da daha çok balık tutmadın?
-Bu kadarı bugünlük aileme yeter.
Peki der Amerikalı iş adamı.
-Geri kalan zamanın nasıl dolduruyorsun?
-Sabahları geç kalkıyorum. Sonra birkaç balık tutuyorum. Sonra çocuklarla oynuyorum. Öğleden sonra eşimle biraz şekerleme yapıyorum. Akşamları da kasabaya iniyorum; Amigolarla birşeyler içip gitar çalıyoruz. Böylece hayatı dolu dolu yaşıyoruz, senyör.
Amerikalı iş adamı bu hayatı son derece sevimsiz bulur.
-Ben Harvard mezunuyum, sana yardımım dokunabilir der.
-Herşeyden önce, daha fazla balık tutmalısın.
Balıkçı hayretle sorar: Niçin senyör?
-Artan balıkları satar, daha çok kazanırsın.
-Sonra senyör?
-Zamanla kendine daha büyük bir tekne alırsın.
-Sonra senyör?
-Daha büyük tekneyle daha çok balık tutar, daha çok kazanırsın.
-Sonra senyör?
-Daha başka tekneler alır, bir filo kurarsın.
-Sonra senyör?
-Sonra balıkları işlemek için kendin konserve tesisleri kurarsın. Böylece kârın önemli bir kısmını başkalarına kaptırmamış olursun.
-Sonra senyör?
-Tabii, bütün bu işleri böyle küçük bir sahil kasabasında yürütemezsin. bu arada Los Angeles veya New York gibi büyük bir dünya kentine taşınmış olursun.
-Sonra senyör?
-Yeteri kadar büyüyünce halka açılır, hisse senetlerini satarsın. Büyük zengin olursun. Milyonlarca doların olur.
-Sonra senyör?
-Bu kadar paran olduktan sonra çalışmana gerek kalmaz. Emekliye ayrılır, bir sahil kasabasında kafanı dinlersin. Sabah geç saatlere kadar uyursun. Biraz balık tutar, çocuklarla oynar, öğlenleri de şekerleme yaparsın. Akşamları ise amigolarınla birşeyler içip gitar çalarsın.
-Şu an bunları yapıyorum zaten senyör!.
Kanaat ve Şükür…Sorunsuz bir hayat değil, onlarla başa çıkabilme yeteneğidir.
Yalanlar. Açgözlülük. Aynı sebepten, Çarkıfelek’teki cevabı bulduğu halde bir kez daha çevirip iflas eden enayi de hoşumuza gidiyor.
Ömür dediğin 3 gündür. Dün geldi geçti. Yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin 1 gündür: O da bugündür.
Onu çok sevdim
Rahip mezarlıktaki işini bitirmek üzereydi . O anda elli yıllık karısını kaybeden 78 yaşındaki adam : ” Onu ne kadar çok sevdim .” diyerek çığlık çığlığa ağlamaya başlamıştı . Yaşlı adamın yaşlı sesi törenin asil sessizliğini bozmuştu . Mezar başındaki diğer aile bireyleri ve dostlar şok olmuşlardı , utanç içindeydiler . Yetişkin çocukları alı al moru mor babalarını yatıştırmaya çalıştılar : “Tamam , baba . Seni anlıyoruz .” Yaşlı adam gözlerini dikmiş kazılan mezara yavaş yavaş inen tabuta bakıyordu …
Rahip törene devam etti . Törenin sonunda , aile bireylerini ölüm töreninin kapanışı olarak tabutun üstüne toprak atmaya çağırdı . Yaşlı adam hariç hepsi sırayla toprak attılar . Yaşlı adam hala : “Onu ne kadar çok sevdim” diye sesli sesli konuşuyordu . Kızı ve iki oğlu konuşmasını engellemek istediler , ama o devam etti , “Onu sevmiştim !”
Kalabalık mezarlığı terk etmeye hazırlanırken , yaşlı adam gitmemekte direniyordu . Gözlerini mezara dikmiş bakıyordu .
Rahip yaklaştı : “Kendinizi nasıl hissettiğinizi biliyorum , ama gitme zamanı geldi . Buradan ayrılmalı ve kendimizi hayatın akışına bırakmalıyız .” dedi .
Yaşlı adam çaresizlik içinde bir kez daha “Onu ne kadar çok sevdim .”diyerek söylendi . “Beni anlamıyorsunuz ,” dedi rahibe “ama ben bunu ona sadece bir kere söyleyebildim .”
Zil çalmadığı sürece zil değildir .
Şarkı söylenmediği sürece şarkı değildir .
Sevgi gönlümüzde tutsak olsun diye yaratılmamıştır .
Sevgi insanlara verdiğiniz sürece sevgidir
Sevgi paylaştıkça çoğalır. Birini ne kadar çok severseniz sevin bunu göstermediğiniz sürece bunun hiçbir anlamı yoktur. Ama tam tersine yürekten sarfedilen sevgi sözcükleri aşkın en büyük besin kaynağıdır.
Vefa Enver
Kadın ile ilgili söylenmiş güzel sözler
Kadın ile ilgili güzel sözleri sizler için bir araya getirdik bu sayfada. Anlamlı ve Etkileyici Kadın sözlerini bu sayfada okuyabilir ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
Kadınları yalnız güzellikleriyle görenler, onlara güzellik kaynağı derler; doğru düşünenler ise aylarca sıkıntıya, tehlikeye katlanarak neslin çoğalmasına hizmet ettiklerinden, hayat kaynağı adını verirler; dünyaya getirdikleri çocukları sevgiyle büyütüp adam ettiklerinden eğitim kaynağı; onlara en evvel Allahı ve kulluğu tanıttıklarından din kaynağı; her türlü sıkıntıya ve kedere dayandıklarından sabır kaynağı; dertlilere hastalara yardıma koştuklarından, merhamet ve ümit kaynağı demişlerdir. Bernard de Saint Pierre
En Güzel Kadın Sözleri
Kadın, erkeği kılıçsız zapt eder ve ipsiz bağlar. Kadın ruhu konusunda otuz yılı aşkın çalışmalarıma karşın, yanıtlamayı başaramadığım bir soru var: Kadın ne ister? Sigmund Freud
İyi bir kadın erkeği etkiler, zeki bir kadın onda ilgi uyandırır, güzel bir kadın büyüler, anlayışlı bir kadın ise ona sahip olur.Rovvland
Ateş karşısında bozulmayan altın, altın karşısında bozulmayan kadın, kadın karşısında bozulmayan erkek; kalitelidir.Maxim Gorki
Kadınlar ile ilgili yapılabilecek üç şey vardır. Onu sevebilir, onun için acı çekebilir ya da onu edebiyata çevirebilirsin.Henry Miller
Kadınların siyasal güçleri yoktur sözde; oysa akıllı kadınlar, aptal kocalarını hiç güçlük çekmeden parlamentoya sokar, hatta bakan koltuklarına oturturlar.Bernard Shaw
Kadınların iki büyük silahı vardır: Makyaj ve gözyaşı, erkeklerin şansına, ikisini aynı anda kullanamazlar.David Niven
Kadınlar genellikle genç erkeklerin sevgilileri, orta yaşlı erkeklerin arkadaşları, yaşlı erkeklerin hastabakıcıları olurlar.Francis Bacon
Kadın ile ilgili 12 Güzel Söz
Bütün gece ağlamaktan helâk olup ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi güne devam eden canlıya kadın denir.Elif Şafak
Bir kadın, sevdiği adamın başka bir kadın tarafından mutlu edildiğini görmektense, onu can çekişirken görmeyi tercih eder.Gabriel Garcia Marquez
Kadınlar güller gibidir, bir defa açıldılar mı, yaprakları hemen dökülmeye başlar.William Shakespeare
Hıçkırarak ağlayan bir kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına geleceklerinin altına atılacak imzadır.Charles Bukowski
Hiçbir kadın, bir adamla parası için evlenmez. Kadınlar bir milyonerle evlenmeden önce, ona aşık olacak kadar akıllıdır.Cesare Pavese
Kadın istenildiği sürece melekten farksız, elde edildikten sonra da şeytandan beterdir.Decourcelle
Kadınlar pek iyi bilirler ki ne kadar boyun eğmiş görünürlerse, erkeklerini o kadar iyi idare ederler.Jules Michelet
Kadınlar iyi severlerse her kusurumuzu hoş görürler, sevmeyecek olurlarsa hiçbir hatamıza göz yummazlar, en büyük faziletlerimize bile kulp takarlar.Balzac
Kadınlar kendini güldüren erkekten hoşlanır sözü yalandır unutma. Çünkü kadınlar, sadece hoşlandıkları erkeklere güler aslında.Can Dündar
Kadınların fazla kuvvetli sözcük kullanmadan, bütün duygularını anlatmakta eşsiz bir kabiliyetleri vardır.Balzac
Güçlü adamlar, çoğunlukla karılarının desteğiyle başarılı olurlar. Güçlü kadınlar, kocalarına rağmen başarırlar.Potter
Havayı geldiği gibi, rüzgarı estiği gibi, kadını da olduğu gibi kabul edin.Alfred de Musset
Birçok akıllı adamı aptal kadınlarla görebilirsiniz ama, akıllı bir kadını aptal bir adamla asla göremezsiniz.Erica Jong
Kadınlar sevilmek için yaratılmıştır, anlamak için değil.Oscar Wilde
Kadınlar güçsüz olana kendini bir idol, güçlü olana bir eşya gibi sunar.Cesare Pavese
Anlamlı Kadın Sözleri
Güzel, iyi ve zeki bir kadın arayan, gerçekte bir değil, üç kadın arıyordur.Oscar Wilde
Bir kadın söyleyeceği çok şey olduğu halde susuyorsa, erkek artık tüm şansını kaybetmiştir.Pablo Neruda
Bir erkeği terbiye ediniz, bir insanı terbiye etmiş olursunuz. Bir kadını terbiye ediniz, bir aileyi terbiye etmiş olursunuz.Fannie Hurst
Erkekler, kadınların hoşuna gidecek şeyi söylerler; kadınlar da erkeklerin hoşuna gidecek şeyi yaparlar.De Segur
Bütün dehamı, bütün eserlerimi, akşam yemeğine geç ya da erken gelmemle candan ilgilenen bir kadın uğruna feda etmeye hazırım.Turgenyev
Bazı kadınlar her zaman kandırılabilir. Bütün kadınlar bazen kandırılabilir, ama aynı kadınlar aynı erkek tarafından aynı şekilde kandırılamazlar.Helen Rowland
Kadın erkeğin ilgisinden çok, ilgisizliğine karşı duyarlıdır.Jules Janon
Erkeklerin tersine kadınlar, sevdikten sonra arzu etmeye başlarlar.Henry de Montherland
Kadınları güzel yapan tanrı, sevimli yapan şeytandır.Victor Hugo
Bir kadın, alçakgönüllü olduğu zaman olağanüstü güzel ve büyüleyicidir.Bernard Shaw
Kadın sevinçte ve kederde, dışarıda ve içeride, her durumda ihtiyaç duyar aynaya.Kari Kraus
Dünyanın hiçbir mutfağı iki kadın alabilecek kadar geniş değildir.Sudan Atasözü
Erkekte gelecek, kadında geçmiş ararım.Oscar Wilde
Bir kadının güzelliği, ancak sevmeye başladığı zaman ortaya çıkar.La Bruyere
Etkileyici Kadın Sözleri
Seven kadın sevdiği erkeğin kusurlarını, hatta cinayetlerini bile tanrılaştırır.Dostoyevski
Kadınlar, gururlarını kurtaran yalanlardan hoşlanırlar.Atherton
Bir kadının yüreğindeki kötülük yüzünden okunur.Stendhal
Kadın, hayattaki bütün işlere cinsiyetiyle katılır, hatta ara sıra, aşka bile.Kari Kraus
Kadınlar, zayıf ama anneler kuvvetlidir.Victor Hugo
Kadın insanın gölgesi gibidir; kovalarsanız kaçar, kaçarsanız kovalar.Chateaubriand
Kadın, saçı uzun, aklı kısa bir varlıktır.Arthur Schopenbauer
Kadın her şeyi affeder, ama unutmaz.Konfüçyus
Erkekler, kendine güvenen gururlu kadınlardan hoşlanır; zor elde edilen kadınları arzu ettikleri gibi.Barbara Cartland
Kadının tahmin ettiği şey, erkeğin emin olduğu şeyden daha doğrudur.Rudyard Kipling
Kadınlar bizi sevdikleri zaman, her suçumuzu bağışlarlar.Balzac
Kadınlar, erkeklere söyleyeceklerini gözleriyle söylerler.Daudet
Bütün kadınların içinde her an ortaya çıkmaya hazır gizli bir fahişe yatar.Montherlant
Çirkin kadın yoktur, güzel görünmesini bilmeyen kadın vardır.La Bruyere
Özlü Kadın Sözleri
Kadınlar bitkilere benzer, gelişmek için kimisi açık hava ister, kimisi limonluk.Cenap Sahabettin
Kadınlar, sevmedikleri adama hiç acımazlar.Alexandre Dumas
Arzu ile birlikte saygı uyandırmayan kadın bir zavallıdır.Kisfaludy
Bir kadının sevgilisine söyledikleri, rüzgarların ve hızla akan suların üzerine yazılmalıdır.Cat Oli
Işıklar söndüğü zaman her kadın güzeldir.Plutarch
Eğer ki kadınlar olmasaydı, dünyadaki paranın hiçbir değeri kalmazdı.Aristotle Onassis
Kadınlar sessiz adamlardan hoşlanırlar. Dinlediklerini düşünürler.Marcel Archard
Bir kadın olmadan yaşanamayacağı doğru değildir. Bir kadın olmadan yaşanmış olunmaz sadece.Kari Kraus
Adamı deli eden her kadına karşılık, deliyi adam eden bir kadın vardır.La Rochefoucauld
Dürüst bir kadının güzelliği, ateşe benzer; yaklaşmayana hiçbir zararı dokunmaz.Cervantes
Güzel bir kadın göze, iyi bir kadın da kalbe hoş görünür, birincisi pırlanta, ikincisi hazinedir.Napoleon Bonaparte
Güzel kadın gözü, iyi kadın gönlü okşar.Napoleon Bonaparte
Yalnız çocuk doğurmak bir kadını anne yapmaz.Shedol
Kadın ya sever ya nefret eder, ikisinin ortası yoktur.Publilius Cyrus
Bayramlık elbiseler
Yaşlı adam, bir konfeksiyon mağazasına ait vitrine uzun uzun baktıktan sonra,ilerideki yeşillikte oynayan çocukların en zayıfına dönerek; “Küçük!…” diye seslendi. “Bana biraz yardımcı olur musun?”
Çocuk, hafta sonlarında yaptıkları misket oyununu ilk defa kazanmış olmasına rağmen arkadaşlarını bırakıp geldi. Yedi sekiz yaşlarındaydı ve üzerindeki elbiseler, tek kelimeyle dökülüyordu.Yaşlı adam, çocuğun saçlarını okşadıktan sonra; “Vitrindeki elbiseyi giymeni istemiştim.” dedi. “Bakalım üzerine uyacak mı?”
Çocuk, bu teklifi ilk önce şaka sandı. Ama adam son derece ciddiydi. Onunla birlikte mağazaya girerken, ilk önce rüyâda olup olmadığını, daha sonra da şimdiye kadar yeni bir elbise giyip giymediğini düşündü. Genellikle ailedeki büyük çocuğa alınan veya komşular tarafından verilen giyecekler, elbiselerin ona dar gelmesiyle birlikte ortanca kardeşe kalır, birkaç sene sonra da dizleri aşınmış veya delinmiş vaziyette kendisine yamanırdı. Ama her zaman hasta dedikleri babasının ne kadar zor para kazandığını bildiğinden bu işe bir kere bile itiraz etmemişti. Şimdi ise, ilk defa yeni bir elbisesi olacaktı. Üstelik de bayrama üç gün kala…
Çocuk, yaşlı adamın gösterdiği elbiseleri giydiğinde, büyümüş olduğunu ilk defa farketti. Çizgili kadifeden yapılmış pantolon, bacaklarının ne kadar uzun olduğunu ortaya koyarken, yeni ceketi de omuzlarını iyice geniş göstermişti. Fakat hepsinin üzerine giydiği kaban bir başkaydı ve artık üşümeyecekti. Çocuk, biraz önce kazandığı misketleri onun cebine bıraktığında, iyice keyiflendi. İrili ufaklı misketler, gayet derin olan ceplerin bir köşesinde kalmıştı. Demek ki her bir cep, en az elli misket alabilirdi. Yaşlı adam, çocuğu sağa sola döndürdükten sonra, elbiselerin paketlenmesini istedi ve iş tamamlandığında, tezgâhtara dönerek; “Elbiseleri torunuma alıyorum.” dedi. “Kendisine sürpriz yapacağım için onları bu çocuğun üzerinde denedim. İkisinin de boyu aynı…”
Çocuk, bir anda beyninden vurulmuşa döndü ve ne diyeceğini bilemedi. Ama artık büyüdüğüne göre, bir şey belli etmemeliydi. Aynaya son bir defa baktıktan sonra, üzerindekileri yavaşça çıkartarak bir kenara fırlattığı eskileri giydi. Adam, elbiselerin torununa uyacağından emindi. Yaptığı hizmet için çocuğa bir ciklet parası vermek istediğinde, onu yanında göremedi. Haylaz velet, belli ki bu işten sıkılmıştı. Çocuk, arkadaşlarının yanına döndüğünde, bir kenara çekilerek onları seyretmeye koyuldu. Bütün ısrarlara rağmen oyuna katılmıyordu.
Arkadaşları; “Niçin oynamıyorsun?” diye sordular. “En güzel misketleri sen kazanmıştın.”
Çocuk, inci gibi yaşlar süzülen gözlerini arkadaşlarından kaçırmaya çalışırken; “Misketlerim, bu elbiselere yakışmayacak kadar güzeldi.” dedi. “Bu yüzden onları, bayramlık kabanımın cebine sakladım.”
Hayatınız seçtiğiniz kadındır
Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış?
Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış:bu gençliğin sırrı nedir.
İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya.
Ama sorular sık ve soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.
Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.
Bu davette size sırrımı açıklayacağım demiş.
Herkes merakla davete gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.
Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.
Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş.
Hatun , şu kilerden bir karpuz getirirmisin bize sana zahmet!..
Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş.
Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da :
Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet demiş.
Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.
Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin demiş.
Başka istemiş?. Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış .
Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?.
Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormuş.
Eeeee?. Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı??Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bişey anlamamış..
Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!
Dedecik gülmüş.
Efendiler demiş
O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne taşıtttırıyorsun bana defalarca.) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum.
Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.
Hayatınız seçtiğiniz kadındır..
Zevkli bir kadına rastlarsanız,ZEVKİNİZ,
Bilgili bir kadına rastlarsanız BİLGİNİZ,
Zeki bir kadına rastlarsanız ZEKANIZ gelişir.
Hayat kat kattır.
Babil’in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.
Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır.
Hayatınız seçtiğiniz kadındır.
Aşk iki kişiliktir! Özveri de öyle. Zorluklara göğüs germek, yalnız senin görevin olmamalı.
Canan Tan
Mutlu Olmak İsteyen Adam
Mutlu olmayı kim istemez ki,birçoğumuzun yaşama amacı,yaptığımız her şeyin altında yatan sebep,bu kitapta da ipuçlarını bulmak mümkün…
Hayatta mutlu olmak için nelerin gereklı olduğunu merak ediyorsanız bu kitabı okuyarak merakınızı giderebilirsiniz.Bir kac örneği kendi hayatımda denedım.Gercekten de işe yarıyor…
Yazarı: Laurent Gounelle
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Çeviri: Işık Ergüden
Tanıtım Yazısı
İnandıklarımız Gerçekliğimiz Olabilir
Bir düşünün…
Bali’de tatildesiniz. Eve dönmeden önce bir şifacıya görünüyorsunuz. Aslında bir şikâyetiniz yok. Sadece onun ününü duymuş olduğunuz için görüşmek istiyorsunuz.
Şifacının teşhisi kesin: Sağlığınız gayet yerinde ama… mutlu değilsiniz.
Sonsuz bir bilgeliğin taşıyıcısı olan bu yaşlı adam sizi sizden daha iyi biliyor gibi gözükmekte. Yaşamınıza tuttuğu çok özel ışık, sizi olabilecek en büyüleyici maceraya sürükleyecek: Kendini keşfetmek! Size yaşattığı deneyimler yaşamınızı altüst edecek ve düşlerinizdeki yaşamın anahtarını size sunacak.
Dünya çapında insanların dilinden düşmeyen Mutlu Olmak İsteyen Adam, gerçekten mutlu olmaktan bizi alıkoyan şeylerden kurtulmayı öğrendiğimiz an, elde edebileceğimiz yeni imkânlar dünyasıyla bizi tanıştırıyor.
“Kulaktan kulağa yayılarak büyük bir başarı kazanan, insanların hayata bakış açılarını değiştiren eşsiz bir roman.”
Psychologies Magazine
Kitabın Konusu
Mutlu Olmak İsteyen Adam kitabında öncelikle inançlarımız ve onların yansımalarını anlatıyor. (Ben de zaman zaman bu konuya değiniyorum blogumda). Kendimizi iyi hissetmenin önemini, yaşam amacımızı belirlemek için mutluluğu havuç olarak kullanmamızı ve bunu gerçekleştirmek için de yapılması gerekenleri kolay anlaşılır bir tarz da anlatıyor.
İnsanlar sevgi bekler. Buna açtırlar çünkü. Herkese iyi kötü demeden sevgi verin! Kimsenin sizi kısıtlamasına, kapasitenizi küçümsemesine, özgüveninizi düşürmesine izin vermeyin! Hayat kendi istediğiniz gibi şekillenir.
Yazarın sadece iki kitabını okudum ve sanırım özgün karakterler olabilmemiz konusuna ilgi duyuyor. Kendimizi içine hapsettiğimiz görünmez duvarlarımızı yıkabilmemiz için farklı yöntemler deniyor ve bu açıdan, etki derecesi gayet yüksek bir kitap.
Herkesin kendinden bir parça birşey bularak,okumayı bir an bırakıp kendini tekrar tekrar düşünecek diye düşünüyorum.sade,anlaşılır ve hayatın içinden güzel örnekler vermiş.
Kitaptan Alıntılar
İnsanların mutluluklarını ölümsüzleştirmek isterdim.
Eğer hiçbir şeyden vazgeçmezseniz, seçmekten kaçınırsınız. Seçmekten kaçındığınızda, istediğiniz hayatı kaçırmış olursunuz.
İhtiyaç duyulan şeyi istemek için başkalarına yönelmeyi öğrendiğimizde, bütün bir evren açılır önümüzde. Hayat, başkalarına açılmaktır, içimize kapanmak değil. Başkalarıyla bağ kurmayı sağlayan her şey olumludur.
Paranın nasıl kazanılıp nasıl harcadığıyla alakalıdır paranın iyi mi kötü mü olduğu. Para eğer en iyi yanlarımızı vererek yeteneklerimizi uygulamaktan kaynaklanıyorsa sağlıklıdır. Bu durumda onu kazanana gerçek bir tatmin sağlar. Ama eğer başkalarını, örneğin iş ortaklarını ya da müşterileri suistimal ederek kazanılmışsa bu durumda sembolik olarak negatif enerji denebilecek şeyi yaratır.
Senin neyi yapıp neyi yapamayacağına kimsenin söylemesine izin verme. Hayatını seçecek ve yaşayacak olan sensin.
Başarılı bir hayat, kişinin arzularına uygun sürdürdüğü, daima kendi değerleriyle uyum içinde hareket ettiği, yaptığı şeye elinden gelenin en iyisini kattığı, olduğu haliyle uyum içinde yaşadığı bir hayattır. Ve mümkünse, kendimizi aşma fırsatını elde ettiğimiz, kendimizden başka bir şeye kendimizi adadığımız ve insanlığa çok mütevazi olsa da, küçücük bir şey de olsa bir şey kattığımız bir hayattır. Rüzgara bırakılmış küçücük bir kuş tüy. Başkalarına bir gülümseyiş.
Bardağı yere bırakın
Profesör, içi dolu bir bardak tutarak derse başladı:Bu bardağın ağırlığı ne kadardır sizce? diye sordu talebelerine. Herkes bir tahminde bulundu.
İkinci bir soru daha geldi profesörden:
-Bu bardağı birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?
-Hiçbir şey.
-Ya bir saat boyunca tutsaydım…
-Kolunuz ağrımaya başlardı.
-Haklısınız… Peki gün boyu elimden bırakmasaydım.
-Her halde kas spazmı geçirir, belki de hastaneye kaldırılırdınız.
Profesör, bu soruları niçin sorduğunu açıklamak niyetiyle sözlerini sürdürdü:
-Bardağın ağırlığında bir değişiklik oldu mu?
-Hayır…
-Peki o zaman kolumun ağrımasına ve kas spazmına yol açan neydi?
Öğrenciler, cevap bulmaya çalışırken hocalarından ikinci bir soru daha geldi:
-Acıdan ve ağrıdan kurtulmam için ne yapmam gerekirdi?
-Bardağı elinizden bırakmanız.
Kesinlikle öyle dedi profesör ve devam etti:
Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanızda birkaç dakika tutarsanız, bir sorun yokmuş gibi görünür. Kafanızda evirir çevirir sürekli düşünürseniz, başınız ağrımaya başlar. Sorunlar zaman içinde sizleri yiyip bitirir. Hayatınızda karşılaştığınız güçlükleri, sorunları elbette düşüneceksiniz. Ama, her günün sonunda, uyumadan önce, tıpkı bardak gibi onları bir kenara bırakmalısınız. O zaman strese girmez, her sabah taze bir beyinle uyanır ve o gün karşılaşacağınız güçlüklerle mücadele edebilecek enerjiyi kendinizde bulursunuz. Sevdiklerinize bu hikâyeyi anlatın ve onlara Bardağı yere bırak deyin sık sık.
Hayat şükredince güzel
- Evini ziyaret sonrası temizlemek için uğraşıyorsan, dostların var demektir.
- Faturalarım kabarık diye yakınma, ödeyebiliyorsan bir işin var demektir.
- Pantolonun biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorsun demektir.
- Otobüsten indikten sonra iş yerine mesafenin uzak olduğundan şikâyet etme; yürüyebiliyorsun demektir.
- Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa, ısınıyorum diye sevin.
- Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırın varsa, bu, yığınla giyeceğin olduğu anlamına gelir.
- Akşamları kendini yorgun hissediyor ya da bacakların ağrıyorsa, o günü boş geçirmediğin, üretime katkı sağladığın için sevinebilirsin.
Tüm bunların farkına varabiliyorsan, mutlusun demektir.
Kanaat ve Şükür…Sorunsuz bir hayat değil, onlarla başa çıkabilme yeteneğidir. Sanma ki dert sadece sende var. Sendeki derdi nimet sayanlar da var.
Derdimi dinledim, derdimden iğrendim. Onun derdini gördüm, derdime imrendim.
Gülün dikeni olduğunu değil, dikenin gülü olduğunu görmeye çalış.
Ömür dediğin 3 gündür. Dün geldi geçti. Yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin 1 gündür: O da bugündür.
Nazlı Ilıcak
Nasipse gelir Hint’ten Yemen’den
Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş. İşlerin bir an önce bitmesini sağlamak için de, kölelerini, dinlenmelerine fırsat vermeden çalıştırıyormuş.
O zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin düştüğü için dayanamayıp zalim krala:
“Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerinden yapılacak şarabı hiçbir zaman içemeyeceksiniz ki!..” deyivermiş.
Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip üzümler yetiştikten sonra, bütün köleleri bir araya toplamış ve bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan bir bardak getirilmesini emretmiş. Huzurunda, kendisine “Size bu bağın şarabını içmek nasip olmayacak” diyen köle de varmış. Şarap bardağını eline alarak, “Söyle bakayım, hâlâ şaraptan hiçbir zaman içemeyeceğimi iddia ediyor musun?” diye sormuş.
– Belli olmaz efendim. İçebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudak ile bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada başınıza neler gelebileceğini de bilemem!
Köle, sözlerini bitirir bitirmez, içeriye kralın adamlarından biri girmiş. Bir yaban domuzunun bahçeye saldırdığını ve asmaları kırıp döktüğünü söylemiş. Kral, elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen dışarı fırlamış. Kral ve domuz arasında öldüresiye bir mücadele başlamış. Sonunda yaban domuzu mızrak gibi azı dişleriyle, Sisam kralının karnını yarıp ölümüne sebep olmuş. Kral bostanda, bardak masada kalmış…
Nasip ise gelir Hint’ten Yemen’den. Nasip değil ise ne gelir elden?
Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca asılın onlara tıpkı hayata asıldığınız gibi… Çünkü onlar olmadan hayat da anlamsızdır.
Hayatı çok hızlı koşmayın; nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın. Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
#hayat, #hayat-yaris-degil, #nasip
Üçüncü bir yol hep var
Çiftçinin biri, yaşlı ama zengin bir adama borçlanmış. Hasat işleri iyi gitmeyince borcunu ödeyememiş. Zengin adam borca mukabil çiftçinin genç ve güzel kızının izdivacına talip olmuş. Genç kızın gözyaşları, kalpleri yumuşatmamış.
Sonunda yaşlı adam bir çare söylemiş. “Avucuma iki çakıl taşı alacağım: Biri siyah diğeri beyaz. Siyah evlilik; lâkin, beyaz çakıl taşını bulursan, seni eşim olarak almaktan hem vazgeçeceğim, hem de babanın borcunu sileceğim” demiş. Genç kız çaresiz %50 kurtuluş imkânı sunan bu formüle rıza göstermiş. Muhatabı kurnazlık peşindeymiş; eğilip yerden iki çakıl taşı almış ama, yan gözle onu seyreden kız, her ikisinin de siyah olduğunu görmüş. Oyunu bozsa, adam gene “ya evlilik ya da babanı iflâsa sürükler, cezaevinde süründürürüm” diyecek….
İşte o anda tartışmayı sonlandıracak ve kendisini de kurtaracak bir formül düşünmüş.Bazen kendinizi çıkmaz sokakta sanırsınız, fakat fevri davranmayıp sükûnet içinde muhakeme ederseniz çıkış yolunu bulursunuz. En doğru seçenek, ilk akla gelen değildir. Düşünüp ihtimalleri soğukkanlı olarak tarttığınızda, zorluklardan, hasar almadan sıyrılabilirsiniz.
Adam, iki siyah çakıl taşını ufak bir keseye koymuş ve kıza içinden birini seçmesini söylemiş. Kız, iki taşı birden alıp “zoraki koca” adayının yalanını yüzüne vurabilir ya da siyah taşı çekip kaderine boyun eğebilirdi. Ama farklı bir tercihle bu belâdan kurtulmayı başarmış. Nasıl mı?
Kız keseden aldığı taşı, sanki sakarlık yapmış gibi, rengini kimseye göstermeden, yere düşürmüş. Toprağın üstü çakıl taşı kaplı.. Düşenin rengi belli olmuyor. Hiç bozuntuya vermeden yaşlı adama dönüp demiş ki: “Aman Allahım ne kadar beceriksizim… Ama mesele değil. Kesedeki çakıl taşı siyah mı beyaz mı, bakalım. Ona göre yere düşürdüğümün rengi ortaya çıkar.”
Yaşlı talip, hilesini itiraf edememiş. Böylece genç kız, hem istemediği biriyle evlenmekten kurtulmuş; hem de babasını hapse girmekten kurtarmış.
Umutsuzluk nedeniyle korkup kaçma. Umut umutsuzluğun ötesindedir. Aş, yürü, geç onu. Karanlık geçidin ötesinde ışık bulacaksın.
Andre Gide
Neden seni seçti
Wimbledon’un ilk zenci şampiyonu Arthur Ashe kan naklinden kaptığı AIDS’den dolayı ölüm döşeğindeydi. Dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı.
Bunlardan biri şöyle soruyordu:
– Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?
Arthur Ashe cevap verdi:
– Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir. 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50’si Wimbledon’a kadar gelir, 4’ü yarı finale, 2’si finale kalır.
-Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı’ya’Neden ben?’ diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, ona nasıl ‘Niye ben’ derim?
Mutluluk insanı tatlı yapar. Başarı ışıltılı. Zorluklar güçlü. Hüzün insanı insan yapar. Yenilgi mütevazı. Tanrı’ya asla ‘Neden ben?’ diye sormayın. Ne olacaksa zaten olur…
Hayat seçtiğiniz kadındır
Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman generale “Hayatını bağışlarım ama bir şartım var”der. “Kadınlar hayatta en çok ne ister? Bu sorunun cevabını getir kurtar kelleni.”
General, Kaf dağındaki bir cadının bu sorunun cevabını bildiğini öğrenir. Günlerce gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar:
– Kadınlar hayatta en çok ne ister?
Korkunç cadı, evlenmesi kaydıyla generale doğru cevabı vereceğini söyler. Hayatını kurtarmak için general, çaresiz bu şartı kabul eder. Cadı, evlenme sözü aldıktan sonra,”Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!” cevabını verir.
Harun Reşit, generalin hayatını bağışlayarak onu ödüllendirir. Ancak o, cadıya evlenmek için söz vermiştir. Evlenirler. İlk gece, o korkunç cadı dünyalar güzeli bir afete dönüşür.
“Benim kaderim böyle…Günün sadece yarısı güzel olabilirim, diğer yarısı çirkinim” diye izahat verir cadı.
Ve kocasına sorar:
-Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım, yoksa gündüzleri dışarıdayken mi?
General, kadınları mutlu edecek formülü öğrenmiştir ya, doğru cevabı bulur:
-Sen bilirsin. Kararı kendin ver.
İşte o an, cadı, sonsuza kadar güzel bir kadın olur ve öyle kalır…
Peki, bu masaldan çıkarılacak 3 ders nedir?
1. Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2. Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3. İster güzel olsun, ister çirkin, her kadın aslında cadıdır!
Hayatınız seçtiğiniz kadındır: Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, zeki bir kadına rastlarsanız zekânız, mümin bir kadına rastlarsanız imanınız, şefkatli bir kadına rastlarsanız vicdanınız gelişir.
Hayatınız seçtiğiniz kadındır: Talep eden bir kadına rastlarsanız vazgeçtikleriniz, verici bir kadına rastlarsanız tembelliğiniz artar. Hayatınız seçtiğiniz kadındır: Dengeli bir kadın sizi mutlu, dengesiz bir kadın ise filozof yapar. Hayat kat kattır. Babil’in Asma Bahçeleri gibi yükselir. Bir kattan diğerine sizi yanınızdaki kadın götürür. Ve bugün durduğunuz kat, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadının bulunduğu seviyenin manzarası ve hayatıdır… Hayatınız seçtiğiniz kadındır…