Güven ile ilgili güzel sözleri sizler için bir araya getirdik bu sayfada. Anlamlı ve Etkileyici Güven sözlerini bu sayfada okuyabilir ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
Bizi en çok güvendiğimiz insanlar incitti. Çünkü onlar milyonlarca insanın içinden güvenmeyi seçtiklerimizdi, en çok inandıklarımız, en çok sevdiklerimizdi. Ve yine en iyi onlar öğretti. Hiç kimseye sonsuz güvenilmeyeceğini… Sağolsunlar…Ezgin Kılıç
En Güzel Güven Sözleri
Hayatta iki şeye güveniyorum. Biri aynaya baktığımda gördüğüme, diğeri yukarı baktığımda göremediğime.Sagopa Kajmer
Her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir.Gabriel García Márquez
İtimatsızlık kadar dostluğu bozan bir şey yoktur. Dostluk, iki ruhun birleşmesinden ibaret bulunduğuna göre, güvensiz birleşme olamaz.La Cordaire
Güven bir karaca kadar çekingendir; insan onu bir kovdu mu, tekrar bulması uzun zamana bağlıdır.Kurt Bieden Kopf
Güç ve güveni hep dışımda aradım, ama bunlar insanın içinden gelir ve her zaman oradadırlar.Sigmund Freud
Aşkını kalbinde sakla. Koşullar imkânsız gibi görünse de aşk seni bulduğunda ona açık ol. Ona güven. Başarısız olmaktan korkma. Çünkü başarısız olsan bile aşkın varlığını sürdürecektir.Sarah Jio
Güven ile ilgili 13 Güzel Söz
Bir erkek için saygı ve güven kelimeleri birbirinin yerine geçebilir. Eğer size saygı duymazsa, size güvenmeyecektir. Ve güven olmadan, daima sizinle arasına mesafe koyacaktır.Sherry Argov
Evlenmek, önce güven ister. Yoksa birinin yalnızlığını, bir başkasınınkine eklemek, asla bir yuva değil, tersine, bir zindan yaratır.Franz Kafka
Kendini dinle, kendine dürüst ol, kendine güven, kalbinin sesini dinle, ne istiyorsan onu yap.Yuval Noah Harari
Para şu ana kadar yaratılmış en evrensel ve en etkili karşılıklı güven sistemidir.Yuval Noah Harari
Çok güvenirsen aldatılırsınız, ama hiç güvenmezseniz hayatınız azapla geçer.Frank Crane
İhanetten bahsedilmesi için, önce ortada güven duygusu olması gerekir.Suzanne Collins
Sizin içinizde en önemli varlık, sizsiniz. Ona güvenmezseniz, kime güveneceksiniz.Muhammed Bozdağ
Her zaman güvensizlik göstermek, her zaman güvenmek kadar büyük bir yanlışlıktır.Goethe
Bazı insanlar vardır daha ilk karşılaşmada ona ısınır, güven ve sempati duyarsınız.Cengiz Aytmatov
Hayatta kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır inan. Ama kime ‘iki defa güveneceğini’ hesaplamalı insan.Victor Hugo
İnsanın yapabileceği en büyük fenalık, kendisine olan güvenini kaybetmesidir.Richard Benedici
Ağaca dayanma kurur, insana güvenme ölür, duvara dayanma yıkılır.Atasözü
Bir kadın tanımadığı bir erkeğe böylesine güven duyuyorsa eğer, ortada gizemli ve önemli nedenler var demektir.Gogol
Anlamlı Güven Sözleri
Bağlılığın güven duygusuyla ilgisi var, bağlanmak biraz da güvenmek demek. Güven insana iyi gelen bir his. Öte yandan bağlılık özgürlüğün de ayaklarını bağlayan bir his.Ayfer Tunç
Herkesin bildiği gibi evlenebilmek için aşk değil, güven daha önemli bir duygudur.Orhan Pamuk
Gerçek demokrasinin ilk koşulu, güven altına alınmış toplumsal adalettir.Bir ülkede toplumsal adalet yoksa, orada demokrasiden söz etmek sömürgenlerin halkı kandırmaca oyunudur. Aziz Nesin
Bir babanın sessizliği, yıkılmaz duvarları olan kale gibidir. Güven verir insana.Burak Aksak
Cehalet sıklıkla bilgiden ziyade kendine güven duygusunu doğurur: Şu yada bu sorunun bilim yoluyla çözülemeyeceğini kendinden emin bir şekilde ortaya atanlar çok bilenler değil, az bilenlerdir.Charles Darwin
Güvenme varlığa, düşersin darlığa.Atasözü
Ilıktır senin sesin. Güvenli olmaktan çok güven uyandırıcıdır.Cemal Süreya
Hiçbir şeye güvenme diyen insana güvenme.Atasözü
Evliliğe güven içinde adım atarken şüpheli duygulara, yarım gönüle yer yoktur.Jane Austen
İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim.Bosch
Koru beni. Ve güven bana. Güvenildikçe yaşarım ben. Ya güvenmezsen? Cemal Süreya
Kendine güven kazanmanın biricik yolu, başarısızlığa yer vermeyecek derecede bir şeye iyi hazırlanmaktır.Lockwood Thorpe
Bu dünya fanidir sakın aldanma. Mağrur olup tac-u tahta dayanma. Yedi iklim benim deyu güvenme. Uyan ey gözlerim gafletten uyan! Uyan uykusu çok gözlerim uyan.Sultan III. Murat
Etkileyici Güven Sözleri
Eğer güvenlerini sağlayamazsanız hiçbir şey elde edemezsiniz. Güven olmazsa ne elde edebilirsiniz? Hiçbir şey. Belki de daha bile kötüsü. Yani güven her zaman en önce gelir. Önce güveni temin edin.John Verdon
Öyle ki birine sarılmak en iyi ilaçtı. Sarılmak, hissetmenin en yalın hâliydi. Sıcaktı, huzur verirdi. Bir güven alışverişiydi. Birbirinin üstüne koku geçmesi ve bu kokunun hafızandan hiç çıkmaması… O kokunun şişelenme ihtimali olmaması… Mutluluğun kokusu…Merve Akıncı
Kırılgan yönlerinizi paylaşabileceğiniz insana güvenirsiniz. Ve güven duygusu ilişkinin can damarıdır.Doğan Cüceloğlu
Güven tek kullanımlıktır; tek hakkınızı boşa harcamayın.Üstün Dökmen
Kendine güven duyan biri kendine duyduğunu kanıtlama ihtiyacı hissetmez.Mark Manson
Güven,görüp görebileceğiniz en ürkek kuştur. Bir uçarsa bir daha yakalayamazsınız.Ahmet Şerif İzgören
Fazla güven ve fazla güvensizlik, ikisi de ihaneti davet eder.Cenap Şahabettin
Kendine fazla güvenen adamı avlamak ne kadar kolaydır.Francesco Patrarcu
Hiç düşünmeden ve korkmadan yaşamaya bakınız. Fırtına sizi kıyıya sürükler ve güven içinde yaşatır.Dostoyevski
Sakın! Sakın tek bir kelime edeyim deme! Sakın tek bir yalan daha söyleme. Niye biliyor musun? Çünkü; inanırım.Anonim
Herkesin güvenini kaybeden, daha ne kaybetsin? Cyrus
İnsanın kendine güveni, büyük işlere girişmenin ilk şartıdır.Samuel Johnson
Gülerken göbeği oynamayan adama, güvenmem.Çin Atasözü
Özlü Güven Sözleri
Güven tamdır, ölçüsü derecesi olmaz, hepsi birden kaybedilir. Bir parçası değil.Oktay Rifat
Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez.William Shakespeare
Kasaplarsa dükkanlarında yeşili hiç kullanmazlar. Yeşil vejeteryanlığı temsil eder. Yeşil doğanın kendisidir. Yeşil güven verir. O yüzden bankaların logolarında en çok tercih ettikleri iki renkten biridir.Ahmet Şerif İzgören
Size sürekli kendisine güven duyup duymadığınızı soran kişiler size ilk ihanet edecek olanlardır.Delphine De Vigan
Şu dünyada güvenip de, aldatılmayan kim var ki? Eliza Cook
Ayarı bozuk olanın, tartısına güven olmaz.Hakim Sinani
İnsanlara kızgınlık zamanını görmeyince, itimat etmemeli.Atasözü
İnsan her zaman en çok güven duyduğu an da ihanete uğrarmış.Zeynep Sahra
Bir kimse senden emin değilse, sen de ondan emin olma.Hz. Ali (r.a.)
Kendine güvenen herkes, dünyayı idare edebilir.Voltaire
Tilki kümesi iyi tanıyor diye bekçi yapılır mı? Truman
Ey sıkıntı şiddetlen, nasılsa geçeceksin. Bir sıkıntının geçeceğine duyulan güven, ona dayanmanın tek çaresidir.Nazan Bekiroğlu
Mevlana Güven Sözleri
İstediğin kadar inançlıyım de namaz kıl, sadaka ver. Umut verip, güven aşılayıp da yarı yolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin.
Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında en güzel çare, dağ ile karı baş başa bırak.
Hayatının gidişi, Hz. Muhammed’in sünnetinden sapmasın. Onu bırakma! Aklına ve hünerine az güven.
Ümitler güven yolunda başlar, güven yolunda daima kendini koruman gerekli.
Güvenmek aslında bir şans vermektir, güvenmediğin insanlara bu şansı asla tanıma.
Sana güvenen insanlara kendi içinde bir miktar güven duygusu bırak çünkü ihtiyacın olacaktır.
Devlet ile ilgili söylenmiş güzel sözler
Devlet ile ilgili güzel sözleri sizler için bir araya getirdik bu sayfada. Anlamlı ve Etkileyici Devlet sözlerini bu sayfada okuyabilir ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
Toplumsal yaşamın her alanında, sürekli olarak karşımıza çıkan bir olgudur devlet. Ama, gerçekte devlet nedir? Toplumun tümüne hizmet eden bir aygıt mı? Yoksa egemen sınıfların baskı aracı mı? Ya da toplumu haraca kesen asalak bir örgüt mü? İnsanlara can güvenliği sağlayamamış bir düzene hukuk devleti denilemez. Devrimcilerin faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bir düzene demokrasi denilemez. Yolsuzlukların devlet yetkililerini sardığı bir düzene Anayasa düzeni denilemez. Bu, katiller demokrasisidir. Bu, hırsızlar düzenidir.Uğur Mumcu
En Güzel Devlet Sözleri
Kendini ulusuna hizmet etmeye adayan siyasetçiye devlet adamı denir. Ulusun kendisine hizmet etmesi gerektiğini düşünen devlet adamına ise siyasetçi.George Pompidou
Devletin görevi, vatandaşlarının güvenlik içinde fikir ve bedenen yeteneklerini geliştirmesini, akıl ve idrakinden faydalanmasını sağlamak olmalıdır; çünkü devletin hakiki gayesi hürriyettir.Baruch Spinoza
Devletler insanlar gibidir; büyürler, olgunlaşırlar, yaşlanırlar ve ölürler.Savage Landor
Bir memleket halkının sağlığı, hakikatte bir devletin dayandığı bütün mutluluk ve gücün temelidir.George Sand
Bir devletin değeri, onu meydana getiren kişilerin değerine eşittir.John Stuart Mill
Bir devleti kurmak için bin sene ister, yıkmak için ise bir saat kafidir.Lord Byron
Devlet ile ilgili 15 Güzel Söz
İnsan toplumları devlet otoritesi olmadan yaşayamaz. Sen hiç devletsiz bir ülke gördün mü? En ilkel kabileden, en büyük ülkeye kadar hepsinin kendilerini güdecek bir çobana ihtiyacı var.Zülfü Livaneli
Devlet mal ile değil hüner iledir; büyüklük yaş ile değil akıl iledir.İskender Pala
Bir devlette zenginlik ve zenginler baş tacı olunca, doğruluğun ve doğru insanların şerefi azalır.Platon
Devlet iradesi işlemez olursa kişilerin özgürlüğünü koruyacak hiçbir güç ve aracı kalmaz.Atatürk
Devletler, kendilerinden başka hakim ve menfaatlerinden gayri kanun tanımazlar.Albert Sorel
Bir soğan soyuluyor yaşarıyor gözler. Bir devlet soyuluyor aldırmıyor öküzler. Şair Eşref
Korkuya yer vermeyen bir devlette, kanunlar hiçbir zaman gerekli saygıyı görmezler.Sophokles
Mefküresiz devletler, her an kopacak bir kıyameti beklerler. Diriltici ve yaratıcı bir mefküreye malik olan her devlet layemuttur, ölmez.Ziya Gökalp
Tüm devletlerin kökleri iyi yasalar ve iyi silahlardır. İyi silahlar olmadan iyi yasalarınız olamaz. İyi silahlarınız olduğu zaman iyi yasalar kendiliğinden gelecektir.Niccolo Machiavelli
İnsanların seçimlerin yapılmış olduğunu bilmesi yeterlidir. Oy verenler hiçbir şeye karar vermez. Oyları sayanlar her şeye karar verir.Joseph Stalin
En büyük devletler, gençler tarafından yıkıma sürüklenmiş, ihtiyarlar tarafından kurtarılmış ve kalkındırılmıştır.Cicero
En iyi devleti ben nesinden mi tanırım, namuslu kadını sen nesinden tanıyorsan; ikisi de dile düşmezler.Schiller
Kanun, nizam ve asayiş, devletlerin vasıflarını ölçecek üç temel unsurdur.Charles de Montesquieu
Büyük devletlerin hükümetleri, insanlarını kendine bağlamak, onları korkutmak ve diledikleri işe sürmek için iki yola başvururlar: Biri kaba bir yol ordu, öteki daha zekice bir yol okul.Friedrich Nietzsche
Bir devlet ne kadar az yasaya sahipse o kadar iyi yönetilir. Bu yasalara sıkıca uyulmalıdır.Rene Descartes
Anlamlı Devlet Sözleri
Devlet kurmak, insan olmanın getirdiği bir zorunluluk ve insanlık tarihinin en temel ilerlemesi hatta bu ilerlemenin başlangıç noktasıdır.Halil İnalcık
Bir devlette de her şey yürütme gücüne bağlıdır, yasama gücü ne kadar akıllı olursa olsun, yürütme gücü kudretli değilse devlete hiçbir yararı olmaz.Goethe
Devlet arabasında; hükümdar arabayı idare eder, memurlar arabanın atlarıdır ve tekerlekler de halkı teşkil eder.Teng Hai Dse
Devlet o kadar iffetli bir gelindir ki, iki kişinin birden karısı olamaz. Bir dağın tek kartalı olur. Dünyayı kurtaracak kişi, ister kral olsun, ister peygamber, her zaman yalnız bir kahramandır.Ahmet Ümit
Devlet toplumu millet yapar. Millet de onu devlet. Birinin varlığı diğerinin varlığı için şart.Gökçen Çatlı
Din ve devlet işlerinin ayrılmasından yanayım. Fikrime göre bu iki fikir kendi başına yeterince kötüdür. İkisi birden kesin ölüm demektir.George Carlin
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.Hz.Ali(ra)
Devlet, emeğin köleliği üzerine oturur. Emek, özgür olduğu anda devlet çöker.Max Stirner
Son kral, son rahibin bağırsaklarıyla boğazlanmadıkça insanoğlu asla özgür olmayacaktır.Denis Diderot
Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı ise gelecek kuşağı düşünür.James F. Clarke
Halkını, insanını tüketen devletlerin kendileri de zamanla tükenir.Platon
Önemsiz hırsızları asıyor, önemli olanları devlet makamlarına getiriyoruz.Ezop
Devlet hayat uğruna var olur. İyi bir hayat uğruna var olmaya devam eder.Aristoteles
Devlete eleştiriler onaylanmayabilir ama gereklidir. Vücuttaki acı ile aynı fonksiyona sahiptir. Sağlıksız bir duruma dikkat çeker.Winston Churchill
Hükmetmek kolay, idare etmek zordur. En iyi hükümet, bize kendimize hükmetmeyi öğretendir.Goethe
Genç bir devlette ordu, orta yaşlıda bilgi, sonraları da bir müddet için her ikisi birden, yaşlanmaya yüz tutmuş bir devlette de sanayi ve ticaret inkişaf gösterir.Francis Bacon
Devletleri yıkan bütün hatanın altında, nice gururun gafleti yatar.Yavuz Sultan Selim
Etkileyici Devlet Sözleri
İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne. İşte asıl cinayet bu… Utanılacak bir cinayet… Bir takım silahlar çıkartıyorlar, insanları öldürüyorlar ve bunu yapanlara devlet diyorlar.Maksim Gorki
Gerçekte tüm devletler yozdur. İyi insanların yasalara yeterince uymaması gerekir.Ralp Waldo Emerson
Biz devletimizi, devletin bütününe mümkün olduğu kadar büyük bir mutluluk sağlamak için kuruyoruz, bir sınıf ötekinden çok mutlu olsun diye değil.Platon
Demokrasi hakkında en iyi tartışma ortalama bir oy veren ile beş dakikalık konuşmadır.Winston Churchill
Devlet işleri devlet içinde idare edenlerle idare edilenlerin yönetime katılmasıyla gerçekleşir.Platon
Kendini idare etmesini bilmeyenler kendi yurttaşlarını yönetmek iddiasında bulunamazlar.Platon
Devlet işleri devlet içinde idare edenlerle idare edilenlerin yönetime katılmasıyla gerçekleşir.Platon
Değişmez bir gerçekti, ilimde ve sanatta ilerleme olmayınca devlet âbad olmazdı.İskender Pala
Kendini idare etmesini bilmeyenler kendi yurttaşlarını yönetmek iddiasında bulunamazlar.Platon
Acizleri, layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar.Hüseyin Nihal Atsız
Devlet güçten başka bir para tanımaz: Üstelik parayı da kendisi basar.Ursula K. Le Guin
İş dünyasına devlet yardımı devlet işkencesi kadar fecidir. Devletin ulusal kalkınmaya yardımı yalnızca uzak kalmasıyla mümkün olur.Ayn Rand
Mükemmel demokrasilerimiz hala, aptal adamın zeki adamdan daha dürüst olacağını düşünmektedir.Bertrand Russell
Kendi gözlemlerimiz bize, her devletin iyi bir amaçla kurulmuş bir topluluk olduğunu söyler.Aristoteles
Bir sinekle, bir devlet başkanı arasında ne benzerlik vardır? Her ikisi de gazeteyle öldürülebilir.İsmet Özel
Savaşçı bir devlet, bireyi utandıracak her kabahat ve suç için kendinde hak görür.Sigmund Freud
Din ve devlet işlerinin ayrılmasındaki amaç Avrupa toprağını yüzyıllardır kan ile ıslatan sonsuz çekişmeden uzak tutmaktır.James Madison
Özlü Devlet Sözleri
Yöneticiler iyi veya kötü olsunlar, kahraman veya zalim olsunlar, onlar kendi milletlerinin birer yansımasıdırlar. Onlar, milli ruhun birer kopyasıdır. Onlar, halk kitlesinin içinden doğmuştur. Bir millet nasılsa, devlet adamları da onlar gibidir. İşte bu nedendir ki eskiden beri “Her millet layık olduğu idareye ve devlet adamlarına sahip olur” denilmiştir.Grigory Petrov
Devlet fanteziden başka bir şey değildir çünkü yeryüzü hiçbir yerde devletlere bölünmemiştir. Bu, dünyayı harita üzerinde bölmek politikacıların kurnazlığıdır. Haritaların üzerinde çizilmiş olan çizgiler için kendini feda ediyorsun.Osho
Aydın karşıtlığı politik ve kültürel yaşamımıza yönelen kalıcı bir tehdit oldu ki bu, demokrasinin “benim cahilliğim senin bilgin kadardır” demek olduğunu savunan görüş tarafından beslendi.Isaac Asimov
Devlet gemiye halk da suya benzer. Gemiyi taşıyan sudur ama gemiyi deviren de sudur.Konfüçyüs
Yasalar sosis gibidir. Nasıl yapıldığını görmemek daha iyi olur.Otto von Bismarck
Türkler öyle bir millettir ki, hayatta bir tane bile kalsa devlet kurup intikamını alır: Adolf Hitler
Halk, hükümetinden korktuğu zaman tiranlık; hükümet, halkından korktuğu zaman özgürlük vardır.Thomas Jefferson
Devlet herkesin yavaş yavaş intihar etmesine yaşam denilen yer.Friedrich Nietzsche
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.Şeyh Edebali
Adalet ilkin devletten gelmelidir. Çünkü hukuk; devletin toplumsal düzenidir.Aristo
Devlet için gençliğin eğitim ve öğretimi ile uğraşmaktan, daha büyük ve daha kutsal bir hizmet düşünülemez.Cicero
Bir devleti güçlü kılan şey genel iyiliktir, yoksa özel çıkarlar değil.Nicola Machiavelli
Devlet büyüklerinin ilk dikkat edeceği hususiyet, yakınlarının yanlış tasvir edeceği, yanlış anlatacağı dünyaya inanmamaktır.Otto von Bismarck
Devlet efendi değil, hizmetkar olmalıdır.Harry Truman
Devlet şekilleri ve hükümetler, birer vasıtadan başka bir şey değildirler.Heinrich Heine
Milletler ne kadar sürü olursa, devlet adamları o kadar rahat çobanlık yapabilirler.Hekimoğlu İsmail
Devlet hayatında samimi eleştiri şarttır. Eleştirisiz devlet, kısa zamanda çöker.Sezai Karakoç
Dedikodu(Gıybet) ile ilgili söylenmiş güzel sözler
Dedikodu ile ilgili güzel sözleri sizler için hazırladık bu sayfada. Anlamlı ve etkileyici Dedikodu sözlerini bu sayfada okuyabilir ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
Dilin afetleri içinde, üzerinde önemle durulması gereken konu, şüphesiz gıybettir. Kul hakkını ihlale sebep olan gıybet, sahibinden helallik alınmadığı takdirde, kişinin iyiliklerini de tüketen bir felakete dönüşmektedir.Farkında olarak ya da olmayarak sık yapılan iletişim şekillerinden biridir dedikodu. İletişim şekli diyorum çünkü dedikodu yapmak için en az üç kişiye ihtiyaç vardır. İki özne bir araya gelir, birbirine bağlanır ve üçüncü özneyi konunun nesnesi yapar, bu durumda üçüncü kişi sanal olarak ortamda varlığını sürdürür…
En Güzel Dedikodu Sözleri
Aldırma söylenenlere: Varsın, görenler seni bir ot sansın. Sen gül ol da, uğruna ötmeyen bülbül utansın.Mevlana
Başkalarını kötülemek için yapılan dedikodudan duyulan zevk, başkalarını düşürdüğümüz ölçüde kendimizi yükselttiğimizi sanmaktır.Descartes
Başkalarının dedikodusunu yapan bir gün senin de dedikodunu yapar.Frank Sherkani
Bir insan hakkında, başkalarının onun için söylediklerinden çok, onun başkaları için söylediklerinden fikir edinilebilir.Leo Alkman
İnsanlar seninle konuşmayı bıraktığında, arkandan konuşmaya başlarlar.Pablo Neruda
Dedikodu ile İlgili 11 Güzel Söz
Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır.Bediüzzaman Said Nursî
Dedikodu bir sosyal zehirdir. Dedikodunun olduğu yerde sevgi, saygı ve hoşgörü yaşayamaz; güven oluşamaz.Doğan Cüceloğlu
Eğer bir insanda azıcık insanlık varsa yalan söylemez. Dedikodu yapmaz. Dedikoduyla bir insanı vurmak, küçültmek insanlıktan çıkmış, bozulmuş, çürümüş, elinden hiçbir şey gelmeyen, elinden hiçbir şey gelmediğini kabul edecek kadar düşkünleşmiş bir insanın kârıdır. Bu duruma gelmiş bir insanı karşına almak onun durumuna düşmek olur.Yaşar Kemal
Bir toplum böyle köksüz, yoksul, amaçsız hale gelirse, o toplumdaki insanların birinci işi dedikodu olur.Yaşar Kemal
Anladım ki insan bilgi konusuna gelince sünger gibi olmalı, her şeyi emmeli. Dedikodu kısmına gelince huni gibi olmalı, bir kulaktan girip diğerinden hepsini çıkartmalı. Kötü ve olumsuz olan bilgiler konusundaysa küçük delikli süzgeç gibi hareket etmeli. İyi, doğru ve faydalı olacaklar hakkındaysa geniş gözenekli elek gibi durmalı.Eddi Anter
İnsanlar niçin başkalarının sırlarını bu kadar merak ederler? Oysa herkesin kendine göre büyük yada küçük bir sırrı vardır. Dedikodu yapanlar ise çoğunlukla kendi suçlarını örtmek isteyen kişilerdir. Başkaları kötüyse, kendisi iyidir!Victor Hugo
Dedikodu bir yiyecek olsa feci kalorili, bol şekerli profitorele benzerdi muhtemelen. Yerken pek hoş gelir, ama sonra mideye oturur, geride zaralar bırakırdı.Elif Şafak
Unutmamak lazım gelir ki; dilin gıybeti caiz olmadığı gibi kalbin gıybeti de caiz değildir. Kişinin, bir başkası hakkında diliyle dedikodu yapması, gıybet etmesi nasıl haram kılınmışsa, kalbiyle gıybet etmesi de haram kılınmıştır. Öyleyse, kâmil bir müslüman, insanların kusurlarını başkalarına söylemeyeceği gibi, kendi kendine de söylememek icap eder.Selman Kayabaşı
Dedikodu nasıl bir şey biliyor musun?.. Böyle evinin içine çöp boşaltmışsın gibi. Ağzını, içini, evini kokutuyor. Rahatlatır sanıyorsun ama pisletiyor insanı. Gül geç.Hem dedikodu yapanların başına mutlaka, ayıpladıkları, beğenmedikleri, çekiştirip durdukları şey gelir, unutma. Hayatın mizah anlayışı böyle.Nil Karaibrahimgil
Dedikoducu, tüccar gibi aldığı lafı hemen satmak zorundadır.John Jewel
Dedikodu sıkça kötülenen ama aslında kalabalık gruplar halinde işbirliği yapabilmenin temelini oluşturan bir beceridir.Yuval Noah Harari
Anlamlı Dedikodu Sözleri
Gıybetin, kulun hasenatında yapmış olduğu tahribat, ateşin odunda yapmış olduğu tahribattan daha süratli ve şiddetlidir.İmam Gazali
İki kadın birleşince dedikodu yapar diyen erkek, başka bir erkekle kafa kafaya verince atom altı parçacıkları mı tartışır? Can Dündar
Diline bir düğüm at ve otur. Dinle. Gıybet ve dedikodu, münakaşa ve cedel, su-i zanlarla dolu söz varsa ya durma ayrıl, ya da engelle.Cahit Zarifoğlu
Cesaretin varsa arkasından söylediğini yüzüne söyle!Henry Calderwood
Ne söylediğini, kime söylediğini ve ne zaman söylediğin unutma.Ebubekir
Tartışmak erkeklere, dedikodu yapmak kadınlara mahsustur.Loisa May Alcott
Bir hamallar, bir de bilginler dedikodu yapmaz. İşleri, gerçekten buna ne vakit bırakır ne de müsaade eder.Ahmed Arif
Bir kimse kendisinin ne olduğunu bildikten sonra, kendisini bilmeyenlerin onun hakkında söylemekte oldukları sözlerin onun nazarında hiçbir önemi ve etkisi yoktur.İbn-i Sina
En kötümüzde o kadar çok iyilik, en iyimizde de o kadar çok kötülük var ki başka insanlarla ilgili laf etmek, hiçbirimize düşmez.Edward Wallis Hoch
İşsizliğin doğurduğu yegâne iş olan, dedikodu.Sabahattin Ali
Rüzgârın esmesini engellemek bile insanların dedikodu yapmasını engellemekten kolaydır.Stephen King
Ey başkasını gıybet eden kimse, şunu bil ki senin gıybetin ona değil, sana zarar verir.İmam Gazali
Etkileyici Dedikodu Sözleri
Evlat, senin için ne dedikleri önemli değil, senin için ne fısıldadıkları önemli.Errol Flynn
Gıybeti dinleyen, gıybeti yapan gibidir.Hz.Ali
Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi çarığının içine bak.Kızılderili Atasözleri
Kusursuz olsaydık, başkalarının kusurlarını bulup çıkarmaya bu kadar meraklı olmazdık.La Rochefaucauld
Kardeşinin dahi hoşlanmadığı bir şeyden başka yerde bahsedilirse bu da dedikodudan sayılır.John Watson
Her dedikodu, orada olmayan biri hakkında yapılıyorsa, inanılmayacak kadar tatlı değil midir?Goethe
Dünyada en kolay şey dedikodu yapmak en zor şeyse kendini tanımaktır.John Lubbock
Kişiyi iyi tanırsan kimseyi inandıramazsın. Ama kötülersen herkesi inandırırsın.John Draper
Kimse kimseyi çekiştirmesin. Hangi biriniz ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır?Yusuf Suresi
Gıybet nedir, bilir misiniz? Kardeşini onun hoşlanmadığı bir vasıfla anmandır.Hz. Muhammed (s.a.v.)
Gıybet; birini hoşlanmayacağı bir şekilde anmandır. Bu, gıybet yapanın eksikliğine, nefsinin alçaklığına ve kişiliğinin zayıflığına işaret eder.Muhammed Hayr Fatıma
Gıybet edecek olsam, anamdan başkasının gıybetini etmem. Zira böylece sevaplarım anama yazılmış olur.Şeyh Sadi Şirazi
Özlü Dedikodu Sözleri
Gıybetten sakının. Şüphesiz gıybet, zinadan daha kötüdür. Bir adam zina eder, sonra pişman olur, Allah da tövbesini kabul eder. Gıybet eden ise, gıybeti yapılan onu affetmeden günahı bağışlanmaz.İmam Gazali
Gıybet eden ve o gıybeti dinleyen günahta ortaktırlar.Hz. Muhammed (s.a.v.)
Ribanın en kötüsü, haksız yere müslümanın ırzını (manevi şahsiyetini) rencide etmektir. (gıybetini yapmaktır).Ebû Davud
İnanılması en zor dedikodular, aptalların belleğinde en uzun kalır.Alfred de Vigny
Üç kişinin gıybeti olmaz Bunlar: Nefsinin arzularına uyanlar, fıskını ilan edenler, zalim hükümdarlar.Hasan-ı Basri
Sevdiğimiz kişilerle konuşurken öyle konuşmalıyız ki, yarın onlarla dost olduğumuzda söylediklerimizden utanmayalım.Sadi
Teknik, hiçbir zaman idarede; bir çay paydosundan daha iyi haberleşme düzeni kuramaz.Earl Wilson
Dedikodu, yaydıkça kalınlaşan biricik şeydir.Mary H. Waldrip
Dedikodu, basit ruhlu insanların eğlencesidir.Pierre Corneille
Dedikodu bir kitap olsa telefon rehberi olurdu muhtemelen. Uzaktan bakınca kallavi, dolu dolu, hatta “gerekli” ama okumaya kalksan benliğine hiçbir şey katmaz.Elif Şafak
Dedikodu… Varları yok eden, baş kesen, evleri yıkan, ocakları söndüren, yalanla iftirânın gayrimeşrû veled-i zinâsı olan dedikodu.Samiha Ayverdi
İnsan yüreği soba gibi. Sıcaklık üretiyor, enerji yayıyoruz. Ama başkalarını suçlayınca, onları karalayınca, dedikodu yapıp kem konuşunca enerji kaybolur. Yüreğimiz soğur.Elif Şafak
Gıybet, belanın ve nefretin çekirdeğidir; veba gibi salgın bir hastalıktır. Önemli işleri olanlar başkalarını çekiştirmeye vakit bulamazlar.Muhammed Bozdağ
Demokrasi ile ilgili söylenmiş güzel sözler
Demokrasi ile ilgili güzel sözleri sizler için bir araya getirdik bu sayfada. Anlamlı ve Etkileyici Demokrasi sözlerini bu sayfada okuyabilir ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.Platon
En Güzel Demokrasi Sözleri
Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Ulus tarafından, ulus adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler.Atatürk
Şayet politika bilimsel bir nitelik kazanacaksa ve bu durum sürekli bir şaşkınlık yaratmayacaksa, politik düşüncelerimizin insan davranışlarının özüne daha çok yaklaşması gerekmektedir. Açlığın sloganlar üzerindeki etkisi nedir? Adamın biri size demokrasi, bir diğeri de bir çuval buğday teklif ederse, buğdayı oy verme hakkına tercih etmeniz için açlığınızın hangi seviyeye erişmiş olması gerekir? Bertrand Russell
Demokrasi ile diktatörlük arasındaki fark: Demokraside önce oy kullanıp sonra emir alırsın, Diktatörlükte seçimle filan zaman kaybedilmez.Charles Bukowski
Demokrasi, çoğunluğun sınırsız gücünü temsil eden bir sisteme dönüşmüştür. Eğer bu doğruysa bizim demokrasinin gerçek ve ideal anlamını ifade edecek bir kelimeye ihtiyacımız bulunmaktadır. Eğer demokrasi ve sınırlı devlet birbirleri ile uzlaştırılabilecek sistemler değilse, bir zamanlar sınırlı demokrasiyi ifade eden bir yeni kelime bulmalıyız. Biz demos’un isteğinin ve düşüncesinin nihai otorite olmasını ve kratos’un bireylerin hak ve özgürlüklerini sınırlayacak şekilde kullanılmasını istiyoruz.Friedrich A. von Hayek
Demokrasi bireysel özgürlüğün sahasını genişletir. Sosyalizm ise daraltır. Demokrasi, mümkün olan bütün değerleri insanlara sağlarken; sosyalizm her insanı bir sayıdan ve araçtan ibaret görür. Demokrasi ile sosyalizmin bir kelime dışında hiçbir benzerliği yoktur: Eşitlik. Fakat aradaki farka dikkat edin; demokrasi özgürlük konusunda eşitlik isterken, sosyalizm kölelik yönünden eşitlik ister.Alexis de Tocqueville
Demokrasi, bizim sizden yapmanızı istediğimizi yaptığınız sürece istediğinizi yapmakta özgür olduğunuz bir düzendir.Noam Chomsky
Demokrasi ile ilgili 12 Güzel Söz
Demokrasi, Fransız Aydınlanma Çağı’nın ortaya attığı bir toplum ve hayat felsefesi anlayışından kaynaklanmaktadır. Fransız Büyük Devrimi’ni yapanlar demokrasiyi, bütün insanların eşitliği ve eşit vatandaşların kendi iradeleri ile kurduğu bir siyasi sistem olarak algılar. Başka deyimle, bir partinin oy çoğunluğunu kazanması ve iktidara getirilmesi, sadece bu, demokrasi demek değildir. Batı demokrasi kavramında, aynı zamanda bir yaşam felsefesi yatmaktadır.Halil İnalcık
Gerçek demokrasinin ilk koşulu, güven altına alınmış toplumsal adalettir. Bir ülkede toplumsal adalet yoksa, orada demokrasiden söz etmek sömürgenlerin halkı kandırmaca oyunudur. Bir ülke hangi ölçüde toplumsal adalet ölçüsüne yaklaşabilmişse, o ölçüde demokratiktir. Nitekim bugüne dek toplumsal adaletin en ilkel koşulları yerine getirilmediği için, Türkiye’ de BİR SAAT BİLE demokrasi olmamıştır.Aziz Nesin
Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline tek bir taş bile konmuş olamaz.Uğur Mumcu
Demokrasi, sadece sandıktan ibaret değildir. Demokrasi, seçimle gelen seçimle giden geçici iktidarlar demektir. Ancak dünya örnekleri, dünyada bazı olumsuz örnekler vardır ki, bu geçici iktidarlar mutlak iktidara birdenbire dönüşebilir. Bunun yolları da nasıl açılır biliyor musunuz? Önce, özgür basın susturulur. Sonra, bağımsız yargı yargıç ve savcı ordularıyla ve iktidara biat eden militanlarla doldurulur. Ardından, sandıkla gelen o demokrasi nasıl bir mutlak iktidara dönüşür onun kitabı yazılır. Bunun kitabı daha önce dünyada yazılmış; Hitler yazmış. Bacağından asılıncaya kadar Mussolini yazmış biliyorsunuz bu kitabı, bu antidemokrasi kitabını yazmış.Emine Ülker Tarhan
Evet, İslamiyet bir kanun ve nizam hakimiyeti (nomokrasi)’dir. Batının gerçekleştirmeye çalıştığı eşitliği çoktan fethetmiştir. Fikir hürriyetini, insanı insana saldırtan bir tecavüz silahı olarak değil, bir ikaz, bir irşad vasıtası olarak kabul etmiştir. Demokrasinin ta kendisidir İslamiyet. Ama Batınınkinden çok başka ruh ikliminde gelişen, çok başka umdelere dayanan bir demokrasi.Cemil Meriç
Demokrasi, halkın halk tarafından halk için idaresidir.Abraham Lincoln
Demokrasilerde bir seçmenin cehaleti bütün halkın güvenliği için tehlikedir.John F. Kennedy
Demokrasi konusundaki eleştirilerin nedeni, devletin çoğunluğun üzerinde anlaşmış olduğu kararlara hizmet ettiği düşüncesi değildir, asıl itiraz çoğunluğun holdinglerin ve çeşitli çıkar gruplarının isteklerine hizmet etmek zorunda kalmasıdır.Friedrich A. von Hayek
Bugünün temel sorunu sınırsız devlettir. Batıda gördüğümüz ve bildiğimiz demokrasilerin hemen tamamı sınırsız demokrasilerdir.Friedrich A.von Hayek
Demokratik yöntemlerin kabul edilmesi ile birlikte devletin gücü üzerinde sınırlamalara gerek olmadığı düşüncesi trajik bir yanılgıdır. Bu demokratik olarak seçilmiş bir yasama organının devleti kontrol altında mümkün olacağı inancını yerleştirmiştir.Friedrich A. von Hayek
Demokrasi ümit edildiği gibi tiranlığa ve baskıya karşı insanların güvenliğini sağlayacak bir sistem olamadı. Düşünen insanlar arasında demokrasiye inancın giderek azaldığını görünce üzülüyorum.Friedrich A. von Hayek
Eşitlik, dostluk, demokrasi… Bunlar zayıfların uydurduğu saçmalıklar. Çünkü onların yaşayabilmek için bu gibi kavramlara ihtiyacı var. Güçlünün ise bir tek isteği vardır: Daha fazla güç.Zülfü Livaneli
Anlamlı Demokrasi Sözleri
Cinayet, yolsuzluk ve işkence… Bu uğursuz üçgeni kırmadan, ne demokrasiden söz edebilirsiniz, ne de özgürlükten. Kapatılan yolsuzluk dosyaları, demokrasi uğruna… Ödüllendirilen işkenceciler demokrasi uğruna… İşlenen cinayetler hep demokrasi uğruna…Öyleyse, bu düzen, bu devlet, bu demokrasi, kim için, ne için? Söyler misiniz, ne için ve kim için? Uğur Mumcu
Demokrasi, çoğunluğun fikir ve inançlarına saygı duymakla birlikte, azınlığın fikir ve vicdan özgürlüklerini güvence altına almak demektir.Uğur Mumcu
Ayrılıktan beslenen her sistem eninde sonunda tahakküme kayar. İnsanoğlu insan olabilmek için, yani olgunlaşabilmek için, kendine benzemeyene muhtaçtır. Demokrasi, demokrasi olabilmek için çok sesliliğe muhtaçtır.Elif Şafak
İşçi sınıfı demokrasisinin sloganı ‘ulusal kültür’ değil, demokrasinin ve dünya işçi sınıfı hareketinin uluslararası kültürüdür. Varsın burjuvazi halkı, çeşitli “olumlu” ulusal programlarla aldatsın. Sınıf bilinçli işçiler burjuvaziye gereken cevabı vereceklerdir. Ulusal sorunun tek bir çözümü vardır, o çözüm de tutarlı demokrasidir.Vladimir İlyiç Lenin
Siyasal varlıklar, demokrasiye ancak kendilerini iktidara getiren bir yöntem olarak bakmışlardır. Dolayısıyla da, aynı yöntem, yani demokrasi, iktidarı yitirmelerine yol açar duruma gelir gibi olunca, ona saygısızlık etmekte bir an tereddüt etmemişlerdir.Emre Kongar
İnanın bana, ben son on yılımın büyükçe bir bölümünü üç yüz yirmi ilk öğretim okulunu gözlemleyerek geçirdim, demokrasimiz var diye boş boş konuşabiliriz ama İngiltere’de yoksul bir çocuğun, büyük yapıtların doğduğu o entelektüel özgürlüğe kavuşma umudu, Atinalı bir kölenin oğlununkinden biraz fazladır.Virginia Woolf
Liberalizm ve demokrasi birbirleri ile uyuşabilmelerine rağmen, aynı şey demek değildirler. Liberalizm devlet gücünün kapsamı, demokrasi ise bu gücün kimin elinde olduğu ile ilgilenir. Aralarındaki fark, her iki kavramın karşıt anlamını ele alınca daha iyi anlaşılır; liberalizmin zıddı totaliterizm; demokrasinin zıddı otoriterizmdir. Neticede en azından ilke olarak demokratik bir devletin totaliter, otoriter bir devletin ise liberal olması mümkündür.Friedrich A. Von Hayek
Sınırsız güç ve yetkilere sahip bir meclis, bu güç ve yetkiyi belirli grupları veya bireyleri kayırmak üzere kullanabilecek bir konumda olur, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da üyelerine özel yararlar sağlayan çıkar gruplarının oluşmasıdır. Kendi lehlerine karar alması için yasama organına baskı yapan örgütlü çıkar gruplarının çağımızda yaygın olarak artması sınırlanmamış devlet gücünün zaruri ve kaçınılmaz bir sonucudur. Bireylere ve gruplara etkisi önceden kestirilemeyen, adil davranışın evrensel kurallarını koyma göreviyle sınırlanmış bir yasama meclisi bu gibi baskılar altında olmaz.Friedrich A. von Hayek
İki lider de otokrat ve radikal reformcuydu. Türkiye ve İran’a bıraktıkları iki miras bunlardır. Ama Atatürk kurumlar oluşturdu, iktidardan zarafetle çekildi ve ülkesini özgürlük yoluna soktu. Rıza bunları yapmadı.Stephen Kinzer
Laik olmayan bir devlet, demokrat olamaz. Çünkü demokrasinin ilk şartı, fikir ve vicdan hürriyetidir.Ali Kuzu
Politikacıların anladığı şekliyle demokrasi bir yönetme biçimidir; yani insanlara, kendi istediklerini yaptıkları sanısıyla liderlerin istediklerini yaptırma yöntemidir.Bertrand Russell
“Demokrasi” ve “demokratik devlet” kavramlarının kullanımı konusunda büyük bir eksiklik vardır. Bu kelimeler açıkça tanımlanmadıkça ve anlamları üzerinde uzlaşılmadıkça insanlar bu anlam karmaşası üzerinde yaşamaya devam edeceklerdir ve bu tartışmalar demogoji yapanların ve despotların işine yarayacaktır.Alexis de Tocqueville
Bizde gelenektir; satıcılar, karpuzu kurabiye, hıyarı badem, kavunu reçel, balığı derya kuzusu, armudu tereyağı diye satarlar. Kimi iktidarlar da bu geleneğe uyup, zorbalığı demokrasi diye yutturmaya kalkarlar.Aziz Nesin
Demokrasi, mahkümun kendi gardiyanını seçme özgürlüğüdür.İsmet Özel
Demokrasinin büyüklüğü, insanlıkla ilgili olan hiçbir şeyi reddetmemesi, inkar etmemesindendir.Victor Hugo
Demokrasinin başarısı onu kullananların niyetine bağlıdır. İyi niyet ve temiz ahlak olmaz ise demokrasi onu kullananlar tarafından zulme sebep olabilir.Mustafa Kutlu
Etkileyici Demokrasi Sözleri
Aktif gücü elinde bulunduran sadece devlet olmamalıdır. Eğer insanlar medeni olmak istiyorlarsa, organizasyon kurma sanatı geliştirilmeli ve genişletilmelidir.Alexis de Tocqueville
Düşünmek, insan üzerinde düşünmek, mutlaka yasak bölgelerden birkaçına dalıp çıkmakla olur. Zaten demokrasi ve liberalizm yasak bölgeleri kaldırmak mânâsına gelir.Cemil Meriç
Demokrasi, iki kurtla bir kuzunun öğle yemeğinde ne yiyeceğine oylamasıdır. Özgürlük ise tam teçhizatlı bir kuzunun oylamaya karşı çıkmasıdır.Benjamin Franklin
Demokrasi esasen ferdidir, bu vasıf vatandaşın hakimiyete, insan sıfatıyla iştirak etmesidir.Atatürk
Biz bir demokrasi değiliz. Bizi böyle adlandırmak korkunç bir yanlış anlama ve demokrasi fikrine atılmış bir iftiradır. Gerçekte biz bir plütokrasiyiz: zenginliğin iktidarı.Ramsey Clark
Kelimenin tam anlamıyla gerçek bir demokrasi hiç bir zaman var olmadı ve var olmayacaktır.Jean Jacques Rousseau
Demokrasi çok yoksul bir sözcük olurdu, eğer onun için birçok erkek ve kadının savaştığı savaş alanlarıyla tanımlanmasaydı.Alain Touraine
Demokrasi demek, “sen de benim kadar iyisin,” demektir.Theodore Parker
Demokrasi despotizmin en ileri şeklidir.Aristoteles
Demokrasi, geriye kalanlar hariç en kötü yönetim şeklidir.Winston Churchill
Demokrasi, içindeki insanların izleyici değil oyuncu olduğu bir sistemdir.Noam Chomsky
Demokrasi, neredeyse tamamı sahte ve büyük toprak zenginleri ile profesyonel politikacıların kontrolünde olan seçimlerden ibaret olamaz.Che Guevara
Zaman ilerledikçe, sözde “laik” diktatörlükler dinci fanatizmin fidanlığı gibi görünmeye başladılar. Demokrasinin olmadığı bir laiklik, hem demokrasi hem de laiklik için bir felakettir.Amin Maalouf
Eğer açsanız, bir de korku içindeyseniz, size sunulan seçenekler “ekmek ve güvenlik” veya diğer şık “demokrasi” olduğunda çok düşünmezsiniz.Tim Marshall
Halkın salak olduğu bir ülkedeki demokrasi de diktatörlük ve seçimle gelen krallar demektir.Zülfü Livaneli
Demokrasi; insanların , insanlar adına, insanlar tarafından dövülmesi demektir.Oscar Wilde
Özlü Demokrasi Sözleri
Bu ülkedeki en aptalca gerçeklerden biri şudur: Demokrasiyi temsil eden partilerin içinde demokrasi yoktur. Bilgiyi temsil eden üniversitelerin içinde bilim yoktur.Ahmet Şerif İzgören
Demokrasinin de kuralları ve disiplini vardır. Demokrasi sonsuzluk ve sorumsuzluk değil, sorumluluk ve sağduyu rejimidir. Eşit uygulandığı ülkelerde iç savaş çıkmaz.Buket Uzuner
Demokrasinin kötülüklerinden birisi sevsen de sevmesen de seçtiğin insana katlanmak zorunda olmaktır.Max Lerner
Demokrasinin kusurları, yine demokrasi ile kapatılır.Alfred Smith
Eğer insanlar Tanrı olsaydı, kendilerini demokratik olarak yönetebilirlerdi. İnsanlar Tanrı olmadıklarına göre, mükemmel bir devlet insanlara göre değildir.Jean Jacques Rousseau
Emperyalizmin ve halk yönetiminin hiçbir ortak noktası yoktur. Politikaları, usulleri ve ruhları birbirinden ayrıdır.John Atkinson Hobson
Eşitlik olmadan demokrasi olmaz.Noam Chomsky
Gerçek demokrasi hiçbir zaman var olmamıştır ve olmayacaktır da.Jean Jacques Rousseau
Liberal ve demokratik görünen yönetim kendisini, büyük ölçüde, görünmeyen despotizme barınaklık ederek uygarlığı yok ederek ayakta kalır.Herbert Marcuse
Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı.Emma Goldman
Yönetim ne halkındır, ne halk tarafından yapılır, ne de halk içindir.Noam Chomsky
Bir toplumda çocuğun dünyası önemsenmiyor, aşağılanıyor ve küçümseniyorsa, orada demokrasi değerlerini yaşatmanın olanağı yoktur.Sunay Akın
Diktatörlükte kafesin kapısı birden açılır ve içeri aç bir aslan atılırdı. Ama demokrasi, insanın ne tür bir hayvanla kafese kapatılacağını seçme özgürlüğüydü.Hakan Günday
Demokrasi, zâlimin teki altında ezilmektense, hakkı çokta aramanın ve belki ebediyen bulamamanın sistemi.Necip Fazıl Kısakürek
Kırk yıllık demokrasi savaşımında Türkiye kimi zamanlarda demokrasiye yöneliyormuş gibi gözüküyorsa da, örtülü bir faşizmin baskısından hiçbir zaman kurtulmamıştır.Yaşar Kemal
Siz insanlar güçlüsünüz… Mutluluğu yaratacak güç sizdedir!.. Öyleyse, demokrasi adına bu gücü kullanalım ve birleşelim. Yeni bir dünya için savaşalım. Herkese çalışma şansı verecek, gençlere gelecek, yaşlılara güvenlik sağlayacak bir dünya için savaşalım.Charlie Chaplin
Sadakat ve bağlılık ile ilgili söylenmiş güzel sözler
Sadakat ile ilgili güzel sözleri sizler için hazırladık bu sayfada. Anlamlı ve etkileyici Sadakat sözlerini bu sayfada okuyabilir ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
Sadakat, en yalın ifadeyle akıl ile kalp, inanç ile ahlak, iman ile amel, iç ile dış, söz ile öz, söylem ile davranış bütünlüğüdür. Sadakatin doğrudan karakterinizle bir ilişkisi var. Verdiğiniz sözlerde durma oranınız, duygusallık seviyeniz ve duygusallığınızın hangi fikre bağlı olduğu karakterinizi belirlemektedir. Sadakatın karşılığı hiyanettir, doğruluktan yoksun olmaktır. İnsanlara sıdk ve sadakat yakışır. Yalancı bir kimseyi ne Allah sever, ne de kul.
En Güzel Sadakat Sözleri
Sadakat, kişinin kendinde bir kişiye bir yer ayırması ve o yeri hep onun için korumasıdır. Oruç Aruoba
Hayatları boyunca yalnız bir kez sevmiş olan insanlar gerçekten sığ insanlardır. Onların sadakat ve doğruluk olarak nitelendirdikleri şeyi, ben alışkanlıklardan ileri gelen bir uyuşukluk ve hayal gücünden yoksunluk olarak değerlendiriyorum.Oscar Wilde
Sadakat; içten bağlılık ve sağlam olan güçlü dostluk anlamlarına gelir. Sadakat duygusuna sahip olan insanlar en başta kendilerine sadık olurlar. Sadık insanlarda başka birileri istediği için hain damgası yemezler.Tuncel Kurtiz
Sadakat, başkası istedi diye hain olmak değilmiş. Sadakat kendine sadık kalmakmış.Tuncel Kurtiz
Sadakat ya birine doğru koşmaktır, ya birinden kaçmaktır sadakat erdem değildir aslında.Tuncel Kurtiz
Sadakat ile İlgili 10 Güzel Söz
Sadakat, birlikte olmaktır. Hayatlarımıza dış müdahale ve dikkat dağınıklığının buyurmasına izin vermemek, zamanı yekpare tutmaktır. Sadakat, daima orada olmaktır.Kemal Sayar
En vefakar dostumuz gölgemizdir, o da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler.Cenap Şehabeddin
Kendi değerlerimize bağlı kalmadan başkasına sadakat göstermek, kendi varlığımızın değerini bilmemektir.Haydar Dönmez
Öyle bir seveceksin ki, yüreğinden kimse ayıramayacak. Ve öyle birini seveceksin ki, seni gözleriyle bile aldatmayacak.Can Yücel
Bazen sadakat, yapmak istediklerinin önüne geçer. Bazen anlatacağın şey senin sırrın değildir.Stephenie Meyer
Hayat yolunda ilerlerken, sadece ihanet ile sadakat arasında tercih yapmak zorunda kalınsaydı işler kolaylaşırdı. Ama insan çoğunlukla iki bağdaşmaz sadakat, veya -bu da aynı kapıya çıkar- iki ihanet arasında tercih yapmaya zorlanır.Amin Maalouf
Siyaset denen şey artık bağırıp çağırmadan, yalanlardan ve tehditlerden ibaret. Siyasi sadakat de kimden nefret edip kimi sevdiğiniz manasına geliyor.John Verdon
Para ile alınan sadakat daha fazla para ile mağlup edilir.Seneca
Sevdiğine bağlı kalmak için uğraşmak sadakatsizliğin ta kendisidir. La Rochefaucauuld
Sadakat gözlerinin gördüğüne değil, sevdiğinin söylediğine inanmaktır.Serdar Özkan
Önderlere bağlılık, körü körüne bir bağlılık değildir. Uyanıklık, aydınlık içinde bir bağlılıktır bu. Sadakat, sıdk, en büyük uyanıklıktır.Sezai Karakoç
Anlamlı Sadakat Sözleri
Etkili, çekici ve insanın doğasında var olan ‘aidiyet’ kelimesi aslında içinde güven ve sadakat barındırdığı için bu kadar güçlüydü. Eğer ‘bizden biri’ iseniz korunurdunuz.Louise Penny
İnsanın en güzel duyguları olan sevgi ve sadakat, şimdi şiddete ve cinayete dönüşmüştü.Goethe
Neden insan sevgilisine kocasından daha fazla sadık olsun.Jean J.Rousseau
Kaynağını gerçek bir tutkudan almayan sadakat ne kadar da bıktırıcı.Milan Kundera
İnsan, her yerde insan, birbirine benzer hepsi, sadakat aradan çıkınca!Naime Erlaçin
İnsan ruhunun selameti için en koruyucu ilaç, bir dostun, gördüğü kusuru sadakatle ihtar etmesidir. Francis Bacon
Gençler sadık olmak isterler yapamazlar, yaşlılar sadık olmamak isterler yapamazlar.Oscar Wilde
Yemin etmeden bir daha düşün, çünkü sadakatle başlayan her şey ihanetle biter.Tuncel Kurtiz
Sadakat eğer onu kullanabilecek kadar cesur değilsen işe yaramaz.Vicki Grant
Sözler verilir, sözler unutulur; gün gelir ihanet eden sadakat ister.Tuncel Kurtiz
Bu dünyada birbirinize sadık kalırsanız, iki vücutta bir ruh olursunuz ve o zaman insanların mutluluğunda sizin de payınız olur.Hans Christian Andersen
Dostlarımdan hangisinin vefalı, hangisinin vefasız olduğunu, artık ne vefalılara, ne vefasızlarına karşılık veremeyeceğim bir zamanda öğrendim.Cicero
Etkileyici Sadakat Sözleri
Yenilen efendisine sadık kalan, efendisini yeneni yendi demektir.William Shakespeare
Sadakat nedir ki? Zaten benim olmayan bir bedene ve ruha sahip olma duygusu mu? Paulo Coelho
Aşk, derinlik ve sadakat duygusu gerektirir; bunlar olmadan aşk olmaz, sadece geçici heves olur.Carl Gustav Jung
Sadakat, şefkat, saygı ve sevgi “AŞK”ın temelidir. Saygını yitirdiysen, yıkılır gider geriye sadece enkaz kalıntıları kalır.Anonim
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah, Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah!Ziya Paşa
İki yüzlü sadakatsizlerin, inkârcı zalimlerin, bencil vefasızların zor anlarda merhamet talep etmeye hakları yoktur.Haydar Dönmez
Sevmeyi bilmeyenlere sevgi göstermek, sevmeyi bilmemektir.Haydar Dönmez
Ve başkalarına güvenmemek, kendinize duyduğunuz sadakati de aşağılara çekmeye başlar giderek. Dilinizle ikrar ettiğinizin kalbinize değmediğini fark ettiğiniz zamanlarda bile görmezden gelirsiniz bu sadakatsizliğinizi. Kalbinizin neyi tasdik ettiğini umursamazsınız. Çünkü başkalarından kuşkulanmak, onların sözlerinden emin olamamak daha büyük bir tehlike halini almıştır. Kendinizi kınamayı unutur veya ertelersiniz.Leyla İpekçi
İslam yalnızca bir inanç ve ibadet meselesi değil, aynı zamanda bir kimlik ve sadakat meselesidir de; birçoğu için, bütün ötekilerin üzerinde bir kimlik ve sadakattir bu.Bernard Lewis
İnsan, nefret ederek ve kızarak kendinden uzaklaştırdığı birinden sadakat beklemez.Jostein Gaarder
Vefa ile sadakat farklı şeyler. Güçlüler vefalı, acizler sadıktır.Murat Menteş
Arkadaşlık sadakat ister. Sadakati besleyen damarlardan biri kesildiğinde arkadaşlık kan kaybından ölür.Anonim
Kısa Sadakat Sözleri
Sadık dost akrabadan yeğdir.Atasözü
Sadık dostum var deme başına bir hal gelmeyince.Atasözü
Yemine gerek görmeyecek kadar sözlerine sadık ol.Dale Carnegie
Sevdiğine bağlı kalmak için uğraşmak sadakatsizliğin ta kendisidir.La Rochefaucauuld
Sadakat bilmeyen erkekler sadakat bilmeyen kadınlar yaratırlar.Mary Wollstonecraft
Sadık olmayanın sadakat beklemeye hakkı yoktur.Suzan Samancı
Sadakat sadece kadın ile erkek arasında olmaz.Hakan Günday
Zordur sadakat gerçekten sevmeyince insan.Kahraman Tazeoğlu
Yiğitlik yeterli değildir…Sadakat ve itaat daha önemlidir.George Orwell
Bencillik ve çıkar ile ilgili söylenmiş güzel sözler
Bencillik ile ilgili güzel sözleri sizler için bir araya getirdik bu sayfada. Anlamlı ve Etkileyici Bencillik sözlerini bu sayfada okuyabilir ve arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.
Bencillik, kendini sevmeyle değil, tam tersiyle aynı anlama gelir. Bencillik, işte bu kendini beğenmemekten, kendinden hoşnut olmamaktan kaynaklanmaktadır. Kendinden hoşnut olmayan, kendisini onaylamayan kişi, sürekli olarak kendi benliğiyle ilgili bir kaygı içindedir. Ancak ve ancak gerçek bir hoşnutluk ve onaylama temelinde var olabilecek içsel güvenlik duygusundan yoksundur. Temelde güvenlik ve doyum duygularından yoksun olduğundan, sürekli kendisiyle ilgilenmeli, her şeyin kendisinin olması açgözlülüğünü yaşamalıdır.Erich Fromm
En Güzel Bencillik Sözleri
Bencillik, gözüne takılmış ayna gibidir. O gözler nereye bakarsa baksın kendinden başka birini görmez.Mevlana
Bencillik, insanların gözlerine perde çeker ve birtakım belirsiz anlaşmalarla hem kendilerini, hem de başkalarını aldatırlar.Mahatma Gandhi
Egoizm öyle bir dehşet yaratır ki onu saklamak için nezaketi icat etmişizdir; fakat o bütün perdeleri deler geçer ve her fırsatta kendini gösterir.Arthur Schopenhauer
Bir insanda, kendini yüksek görme, hırs ve şehvet varsa bunlar o konuşurken soğan yemiş gibi kokar.Mevlânâ
Bencil kişilerin başkalarını sevemedikleri doğrudur; ama benciller kendilerini de sevemezler.Erich Fromm
Yalnız kendini düşünen adam, yumurtalarını pişirmek için komşusunun evini yakar.Francis Bacon
Bencillik ile ilgili 12 Güzel Söz
İnsanın kendisine ait düşüncelerinin olması bencillik değildir. Kendi düşünceleri olmayan insan hiç düşünmüyor demektir. İnsanın komşusundan kendisi gibi düşünmesini, kendisiyle aynı görüşlere sahip olmasını istemesi son derece bencilliktir.Oscar Wilde
Bencil ol. Sevgi bencildir. İnsanları sev; bu sana tatmin verecektir, bu sayede daha fazla kutsanacaksın.Osho
Biz aslında karşımızdaki insanı sevmiyoruz. Onun bizde yarattığı duyguyu heyecanı hissi seviyoruz. Sevgiyi değil sevilmeyi seviyoruz. İşte insan bu kadar bencil. Friedrich Nietzsche
Bencillik, insanın istediği gibi yaşaması değil, başkalarına da kendisi gibi yaşamayı önermesidir.Oscar Wilde
Bencillik intihardır. Bencil insan yapayalnız, meyvesiz bir ağaç gibi kurur gider. İnsan, kişiliğini ortaya çıkarabilmek için, önce içindeki inatçı bencilliğini kırmak zorundadır.Turgenyev
Özür dilemek, sizin haksız olduğunuz manasına gelmez. Karşınızdaki insana verdiğiniz değerin; egonuzdan yüksek olduğunu gösterir.Sigmund Freud
Bir insanın cömertliği ne kadar büyük ve gürültülüyse, onda o kadar bencillik bulunur, hem de en iğrenç, en tiksindirici türdendir.Dostoyevski
Dünyada en çok lanet edilen üç şey nedir; şehvet, iktidar düşkünlüğü ve bencillik.Friedrich Nietzsche
Bencillik, insanların yalnızlaşmasına, yalnızlığın hastalık haline gelmesine yol açmıştır.Rasim Özdenören
İnsan iyi bir şey yapmak istediğinde bunu hemen yapmalı, çünkü bencillik duygusu hemen geri gelebilir.Kemal Sayar
Bazen birini sevmek, bencillik yapmadan onun mutlu olmasına izin vermekti.Koray Yersüren
Bazı insanlar, bir başkası uğruna fedakarlık yapmak için fazlasıyla bencil doğar. Gözyaşlarının inci olduğunu görünce, ağlamak için sevdiğini öldürür.Khaled Hosseini
Anlamlı Bencillik Sözleri
Kalıpları kırmayı ve hayatlarını kutunun dışında yaşamayı seçmiş bazı insanlar bencil olmakla itham edilirler. Birinin hayatını tam yaşamaya cüret etmesi bencillik değil, toplumumuza verilebilecek en büyük hediyedir.Judith Malika Liberman
Kendini yargılamak; başkalarını yargılamaktan zordur.Anonim
Hayatın hakiki servetini muhabbet, fakirliğini de benlik teşkil eder.Alexandre Vinet
Egoist daima en sevdiği kişiye, yani kendine zarar verir.Bern ice Pears
Kendisini pek çok seven, çevresinde pek az sevilir.Cenap Şehabeddin
İnsanların ruhlarından söküp atacakları yalnız iki şey vardır: Bencillik ve imansızlık.Epictetos
Biz insana, kendi iyiliğine çalıştığı için değil, komşusunun iyiliğine çalışmadığı için bencil deriz.Richard Whately
Sevgi; insanı birliğe, bencillik de yalnızlığa götürür.Friedrich Schiller
Bencil, her yerde yalnızdır.George Sand
Bencillik, dostluğun zehiridir.Balzac
Başkası düştü mü, “Çürük tahtaya basmasaydı” deriz. Kendimiz düşünce, bastığımız tahtanın çürük çıkmış olmasından şikayet ederiz.Cenap Şehabettin
İki kişilik bencillik olan aşk, her şeyi kendine kurban eder ve yalanlarla yaşar.Raymond Radiguet
İnsan, ruhunun derinliğinden kopup gelen coşkuyu yaşadığı anlarda, her zamankinden daha bencil olur.Tolstoy
Etkileyici Bencillik Sözleri
Bencillik insanın sorumluluktan kaçmasına sebep olur. İnsanı başkalarını anlama çabasından, çoğulcu düşünmekten, yakınları için iyilik yapmaktan alıkoyar. Bencilliğin içerisinde kolaycılık vardır. Aslında bir anlamda bencillik, aczyetin ters bir rolle dışarıya ifade edilmesi demektir.Nevzat Tarhan
Kendini beğenenler, başkalarının tuzağına aptallar kadar kolay düşerler.John Florian
Başkalarının kusurlarını tartarken, parmağıyla terazinin kefelerini bastırmayan insan pek enderdir.Lord Byron
Bir insanın akıllı olmasına bir şey dediğimiz yok. Yeter ki; aklını başkalarına kabul ettirmeye çalışmasın.Eflatun
Egoistlerin iyi bir yanı vardır: Başkaları hakkında konuşmazlar.Lucille Ball
Sadece benliğin mahsulü bulunan işler, olgunlaşmaktan ziyade çürüyen meyvelere benzerler.Marie J. Guyau
Bencillik ferdi diğer fertlerden ayırır, toplumu parçalara böler, müşterek çalışmayı güçleştirir.Alexis Carrel
Dilde söylenmesi ve yerinde kullanılması en güç olan kelime, ben kelimesidir.Alfred de Vigny
Yalnız kendisi için yaşayan ve sadece kendini korumaya çalışan insan, mükemmel bir hayata erişmiş sayılmaz.Auerbach
Benciller kibirli olur, kibirliler ise bencil. Biri varsa, diğeri de vardır. Alt alta, üst üste, yan yana, ama hep birlikte.
Kendini beğenme duygusu, ilerlemeyi geri çeker.Heraklitos
Bir yol var. Ben oradan gidiyorum. Yöntemlerim belli. Yanımdakiler bunu çok iyi biliyor. Birkaç kişinin oturmamış egosu yüzünden işime zarar veremem.Karl Lagerfeld
İçinde bencillik olmayan hiçbir mutluluk da yoktur. Kimse kimseyi mutlu edemez. Mutluluk sadece gasp edilebilen bir şey.Emrah Serbes
Herkes başkasının üzerinde dışsal bir egemenlik kurup kendi bencil gereksemelerini doyurmaya bakar.Karl Marx
Özlü Bencillik Sözleri
İnsanoğlu ne kadar da bencil bir yaratık, hayatını sürdürmek için toprağın altını üstüne getirmiş, diğer canlılara aldırdığı bile yok.Tolstoy
Benciller kibirli olur, kibirliler ise bencil. Çünkü bencillik şöyle veya böyle bir gizli büyüklenişin kendisine omuz vermesiyle yükselir. Biri varsa, diğeri de vardır. Alt alta, üst üste, yan yana, ama hep birlikte.
Bencillik, başkasına ait şeyleri hiçbir kural tanımadan kendine mal etmek ister, eli uzundur onun, başkalarının malını çalmak ister, yüzü hasetle kırışmıştır. Kötü yüreklidir, cimridir, doymak nedir bilmez ve birtakım düşünce zevkleri olduğu zaman bile bayağı duygularının kabalığından kendini kurtaramaz.Stefan Zweig
Zekâ rüzgarda unutulan mum, bencillik fanus. Senin fanusun yok, ve şuurun, hasta bir hayvanın korkularını aksettiren kırık bir ayna.Cemil Meriç
Bir suçluda iki temel ruhsal özellik görüyoruz. Bunlardan biri sınırsız bencillik öteki güçlü bir yıkma isteğidir.Dostoyevski
Bencillik ve kendini sevme, aynı olmak bir yana birbirinin zıddıdır. Bencil kişi kendini çok fazla değil çok az sever, hatta kendinden nefret eder.Erich Fromm
Mutluluk, insanı bencil yapar.Herzog
Bencillik bir doğa vergisidir. Bencil olmamak ise bir değerdir.J.Mayer
Kendinden başkasını düşünmemek, insan ırkının en büyük lanetidir.E. Gladstone
Aşkta bencillik olmaz, ben diyen aşık olamaz.
Sevgi, içinden bencillik çıkarıldıktan sonra kalan şeydir.
Kendi varlığını başka bir varlık içinde eritmek isteyen kişi çok güçlüdür. Yenen değil yenilen olmak ister; kazanan değil kaybeden, bencillik değil fedakarlık yapan olmaya çalışır.Çünkü ego onun efendisi değildir artık. Adına Aşk denilen yeni bir efendisi vardır.Zülfü Livaneli
Bencillik, bütün bireyselliklerin, kökü öylesine derinlerdeki bir özelliğidir ki, bireysel bir varlığın faaliyetinin tetiklenebilmesini açıklamak için, bencil amaçlar kesinlikle güvenebileceğimiz biricik amaçlardır.Arthur Schopenhauer
Evlenmenin en büyük kusuru, insanı bencil olmaktan vazgeçirmesidir. Bencil olmayan kimseler renksizdirler, kişilikleri yoktur.Oscar Wilde
Bonus
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Aklıma gelişini seveyim.
Ne güzel de darma duman ediyorsun beni.
Nazım Hikmet Ran
Kuyruk acısı
Zamanın birinde, bir oduncu ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana rastlamış.
Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an göz göze gelmiş. Yaradana olan aşkı (yılan bile olsa) yaradılana yansımış ve yılana vurmaya kıyamamış.
Yılanda duygulanmış ve dile gelmiş;
-Ey insanoğlu, sen bana kıyamadın, bende sana iyilik edeceğim demiş.Bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş.
Biraz sonra ağzında bir altın lira ile dönmüş ve ”Bundan böyle ömür boyu sana her gün bir altın lira vereceğim!” demiş.
Oduncu altını bozdurmuş ve evinde o gün şenlik olmuş.Ailesi dahil hiç kimseye olanı biteni anlatmamış. Herkes sadece oduncunun çok çalıştığı için durumunun düzeldiğini zannetmiş.
Oduncu yıllar boyu her gün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış.
Bir gün oduncu ağır hastalanmış.Kuyunun başına gidemez olmuş.Birkaç gün geçince bolluğa alışmış evinde darlık başlamış.
Oduncu oğlunu yanına çağırmış ve yılanın sırrını anlatmış. ”Kör kuyunun başına git ve oğlum olduğunu söyle; yılan sana altın verecek!” demiş. Oğlu inanmamış ama gitmiş.
Yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış.
Onun oduncunun oğlu olduğuna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. Oğlan önce inanmadığı hikayenin gerçek olduğunu görünce hırsa kapılmış, ”Kim bilir daha ne kadar altın var kuyunun içinde!” diye düşünmüş.Hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyruğunu koparmış.
Yılan da can havliyle dönüp oğlanı sokmuş ve öldürmüş.Akşam yaklaşıp da oğlu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta yatağından sürünerek bile olsa kalkmış.
Kuyunun başına gitmiş ki oğlu cansız yatıyor.Yılanda o anda görünmüş; kuyruğu yok ve kanlar içinde. Oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş.
Canının parçası oğlu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılanda yaralı…
”Hatalı olan oğlum olmalı!” demiş ve yılandan özür dilemiş. ”Tekrar dost olalım!” demiş. Yılan ise acı acı gülümsemiş: ”Çok isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız!” demiş.
En büyük suçlar, zaruri olanı değil, fazla olanı elde etme için işlenir.Aristoteles
Güven duygusu bir kere kaybedilir ve sonrası hep şüphedir.
Mutluluk bir kelebek gibi
Mutluluk tıpkı bir kelebek gibidir;
Ne kadar kovalarsan, o kadar sakınır senden,
Fakat dikkatini başka şeylere çevirdiğinde,
Nazikçe gelip omuzuna konacaktır…Henry David Thoreau
Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, nasıl akıllılarmış anlatamam. Etraflarındaki ve okuldaki tüm bilgi onlara yetmez olmuş. Bir gün, anneleri onları dağdaki bilge adama götürmeye karar vermiş
Kızlar, bilge adamla karşılaşınca ona sorular sormaya başlamışlar. Bilge adam bütün soruları doğru cevaplamış; kızlar çok sevinmişler ve annelerinden eğitimleri için bir süreliğine izin isteyerek bilge adamın yanında kalmışlar.
Sordukları soruların hepsinin cevabı doğruymuş. Bir süre çok mutlu olmuşlar; ama sonra sıkılmaya başlamışlar. “Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım” diye düşünmüşler. Kızlardan biri bir gün “Buldum!” diye sevinmiş. “İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım, “Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü? “Ölü” derse kelebeği bırakacağım. “Canlı” derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabı bilemeyecek.” Kızlardan birisi kapalı tuttuğu ellerini bilge doğru uzatmış.
Ve sormuş:
“Avucumun içinde bir kelebek var; canlı mı, ölü mü?”
Bilge adam cevap vermeden önce uzun süre kızın gözlerine bakmış ve cevaplamış :
“Senin ellerinde kızım,senin ellerinde
Şimdi bakın hayatınıza ve mutluluğunuza…
Nerede mi?
Açın avucunuzu…
Sizin ellerinizde; tam avucunuzun içinde.
Bir Portekiz atasözü der ki “Yaşadıkça yaşlanmazsınız, yaşamadıkça yaşlanırsınız.Zor günlerinizde size yol gösteren, sizi ayakta tutan,yaşama sevinci veren,gelecek hayalinizdir.
Mutluluk narin bir kelebek gibidir…
Hayatla ilgili kararlarınızı kolaylaştıran, sizi insan yapan ise bağlı olduğunuz değerlerinizdir. Çabalarınızın sonuca ulaşmasını sağlayan şey hedef belirlemenizdir; kişiliğiniz, olumlu düşünceniz, yaratıcılığınız ve mücadele ruhunuzdur.
Alın teri
Bir baba, yetişkinliğe doğru ilk adımını atan oğlunu yanına çağırır ve “Evladım artık sen de bir yetişkin oldun. Hazırcılık buraya kadardı. Artık sen de, rızk nasıl kazanır, nasıl harcanır öğrenmelisin. Bu günden tezi yok, sen de artık çalışacak, evimizin rızkını temin etmek için destek olacaksın.” der…
Delikanlı, babasının bu teklifinden çok da hoşlanmaz. Annesinin yanına gider. Annesinden her gün için bir altın vermesini rica eder. Annesi, oğluna bu isteğinin nedenini sorsa da, delikanlı, bunun nedenini söylemez. Anne oğlunun bu ısrarlı isteğini yerine getirir. Ve artık her gün akşam olduğunda, delikanlı annesinin yanın gelir ve annesinden bir altın alır.
Bir hafta sonra babası delikanlıyı çağırır ve, “Bir hafta geçti,iş bulup çalıştın mı?” diye hesap sorar. Çocuk hiç tereddüt etmeden, “Evet baba, hem de öyle bir iş buldum ki, haftada yedi altın veriyorlar” der…
Baba memnun olur bu cevaba. Oğlundan bir haftada kazandığı altınları vermesini ister. Delikanlı, yedi altını babasına uzatır. Baba, altınları alır ve bir kuyunun yanına gider. Çocuk babasını meraklı gözlerle seyrederken, baba altınlardan birini alır ve kuyunun içine bırakır…. sonra diğer altını… ve sonra diğerini… Çocuğun şaşkın bakışları altında baba yedi altını tek tek kuyuya atar… Delikanlı bunun nedenini sorsa da, babası “Bir gün gelir öğrenirsin” diyerek, nedenini söylemez…
Ertesi hafta delikanlı yine yedi altın getirmiştir. Baba bu yedi altını da alır ve tek tek kuyuya atar. Delikanlı, yine şaşkındır ama vardır elbet bir sebebi diyerek ses çıkarmaz.
Sonraki hafta yine aynı… bir sonraki hafta yine aynı…
Daha sonraki hafta, çocuk annesinin yanına gider ve alışık olduğu gibi yine yedi altın ister… Annenin artık kıyıda köşede biriktirdiği altınlar bitmiştir ve oğlunun isteğini karşılayamaz. Çocuk telaşa kapılır. Haftalardır babasına söylediği yalan ortaya çıkmasın diye, çaresizce ve hemencecik iş aramaya koyulur. Bulduğu işler hiç de öyle yüksek ücretli değildir. En iyi işveren, haftada sadece bir altın verebileceğini söyler. Delikanlı, çaresiz kabul eder.
Hafta tamamlandığında delikanlı kazandığı bir altını eve götürür. Babasına, “Babacığım artık haftada yedi altın değil, sadece bir altın kazanıyorum” der. Baba, “Olsun oğlum, Allah’a şükür” der ve yine kuyunun başına gitmek için ayağa kalktığı sırada, çocuk irkilir ve “Baba, yoksa yine mi kuyunun başına gideceğiz!” diyerek şok geçirir… Baba, gayet sakince,”Evet oğlum, neden heyecanlandın birdenbire?” diye sorar. Delikanlının şaşkın ve perişan bir halde, “Ama baba, sen, bir altın nasıl zor kazanılıyor biliyor musun?! Ben bir hafta boyunca sabah akşam işe gittim, güç bela bir altın kazanabildim, senin bunu bir çırpıda dipsiz bir kuyuya atman doğru mu?” dediğinde, babası acı acı tebessüm eder…
“Evet oğlum doğru değil… Şimdi anlıyorum ki, babana karşı gelmek pahasına, sahip çıktığın bu tek altının gerçek sahibi sensin. Acısını ve ızdırabını çekmeden, emek vermeden sahip olduğun diğer altınlar ise sana ait değildi, bu belliydi… Eğer onlar da sana ait olsaydı, şu tek bir altını koruduğun gibi, her hafta kuyuya atılan yedi altını da korur ve sahip çıkardın…
Unutma ki insan, acısını ve ızdırabını çekerek kazandığı şeylere sahip çıkar” der.
Çatlak Kova
Hindistan’da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan efendisinin evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde efendisinin evine 1,5 kova su götürebilmiş.
Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş:
“İki yıldır çatlağımdan su sızdırdığımdan dolayı görevimin yarısını yerine getirebildiğim için kendimden utanıyor ve senden özür diliyorum.” demiş.
Sucu şöyle demiş:
“Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.”
Gerçekten de tepeyi tırmanırken patikanın bir kenarındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş:
“Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi? Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronun sofrasını süsledim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşamayacaktı.”
Farkında mısınız? Hepimiz aslında çatlak kovalarız. Allah’ın büyük planında hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarınızdan korkmayın. Onları sahiplenin. Kusurlarınızla birlikte gerçek gücünüzün oluştuğunu bilirseniz eğer, siz de güzelliklerin yaşamasına sebep olabilirsiniz.
İnsanoğlunun en çok şaşırtan davranışları
Platon’a iki soru sormuşlar.
Birincisi; “İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?”
Platon tek tek sıralamış:
– Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler…
– Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, sonra sağlıklarını geri almak için para öderler…
– Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar…
– Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler…
Sıra gelmiş ikinci soruya; “Peki sen ne öneriyorsun ?”
Bilge yine sıralamış:
– Kimseye kendinizi “sevdirmeye” kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi “sevilmeye” bırakmaktır…
– Önemli olan; hayatta “en çok şeye sahip olmak” değil “en az şeye ihtiyaç duymaktır”.
Beş Maymun
Kafese beş maymun koyarlar. Ortaya da bir merdiven konur ve tepesine de bir iple bir kangal muz asılır. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerlerine soğuk su sıkılır.
Her bir maymun aynı dememeyi yapar, buz gibi soğuk suyla ıslatılır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar. Bir süre sonra muzlara doğru hareketleneni diğer maymunlar engellemeye başlar.
Su kapatılıp maymunlardan biri dışarı alınır. Yerine yeni bir maymun konulur. İlk yaptığı iş, koşup muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur.
Fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu bir de döverler.Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir.
Ve o da merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu maymunu en şiddetli ve istekli döven de biraz önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Bu da ilk atağında diğerleri tarafından cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiçbir fikirleri yoktur ama en iştahlı dövenler de onlardır.
Sonra en baştaki ıslanan maymunların dördüncü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir, yeni gelen maymunların akıbeti de diğerlerinden farklı olmaz.
Ama tepelerinde o bir kangal muz hala asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır.
İşte toplumsal şartlanmaya ve negatif öğrenmeye güzel bir örnek ne dersiniz.
Var mı böyle evlilik?
Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde:
-“Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız?” diye sorarlar.
“Hayır” diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder:
-“Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil.
Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım.
O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz.
Dinleyenlerden biri:
-“Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak?” diye sormuş.
Ötekiler de “Hah! Şimdi ne olacak?” demiş.
Genç gülümsemiş;
-“Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım” demiş.
Bir baba-kız hikayesi
Yeni doğmuş kızını seyrederken… Baba: Ne kadar da güzel. Bu küçücük şey benim kızım mı?
Bebek: Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek.
5 yaşında Baba: Prensesim benim, güzel kızım. Bahçeden koparıp getirdiğin çiçekleri kurutup bir kutuda saklıyorum.
Kızı: Babam, niye annemle uyuyor?
Hep benimle uyusun; başkalarını sevmesin. O sadece bana ait.
10 yaşında Baba: Kızımla ne güzel vakit geçiriyoruz. O benim her şeyim.
Kızı: Büyüyünce babam gibi bir erkekle evleneceğim.
15 yaşında Baba: Ne kadar da çabuk büyüdü. Eve de gittikçe geç kalmaya başladı. Sanırım daha otoriter olmalıyım.
Kızı: Babam bana baskı uyguluyor. Ne zaman özgür olacağım?
20 yaşında Baba: Sözümü dinlemiyor. Benden giderek uzaklaşıyor. Evi de sürekli erkekler arıyor. Galiba kızım elden gidiyor.
Kızı: Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!
30 yaşında Baba: Bir gün böyle olacağını biliyordum. İşte evleniyor. Prensesim beni terk ediyor.
Kızı: Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki? Biliyorum, damadını bir türlü içine sindiremedi.
40 yaşında Baba: Küçükken bütün problemlerini benimle çözerdi. Şimdi beni çağın gerisinde buluyor.
Kızı: Babam giderek çocuk gibi davranıyor. Sürekli bir şeylerden yakınıyor. Acaba hasta mı?
45 yaşında Baba: Kızım mutlu bir yuva kurdu. Bana torunlar verdi. Hayatta başarılı oldu; gözüm arkada gitmeyeceğim.
Kızı: Babam için çok endişeleniyorum.
İlâçlarını da hep ihmal ediyor.
Onu kaybetmeye hazır değilim. Allah’ım onu benden alma!
50 yaşında Baba: Seni çok sevdim kızım. Hep mutlu ol.
İyi yaşa. Bunlar küçükken bana verdiğin çiçekler.
Onları sana emanet ediyorum.
Kızı: Seni çok özleyeceğim ve arayacağım babacığım. Keşke sana daha çok çiçek verebilseydim.
Ama büyüdükçe seni ihmal ettim biliyorum. Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana? Hep yanımda olduğunu hissettir, ne bileyim ben, arada sırada işaretler yolla meselâ. Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım?
55 yaşında Kadın: Seni çok özledim babacığım… Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim, çünkü “keşke”lerin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyorum. Seni kırdığım günler için pişman olduğumu bil olur mu? Dertleşeceğim, danışacağım kimsem kalmadı baba… Her şey bana seni hatırlatıyor. Kalbimde yaşıyorsun. Rahat uyu babacığım.
Nazlı Ilıcak
Hint Masalı
Hint masalına göre bir fare, kedi korkusundan ötürü devamlı endişe içinde yaşamaktadır.
Büyücünün biri, fareye acır ve onu kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan mutluluk duyacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü onu kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar.
Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkân yok… onu eski haline döndürür.
Ve der ki, “Sen korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.”
Lafı Gediğine Oturtanlar-2
1.Arkadaşları çok çapkın olan işadamını artık bir düzene sokmak ve evlendirmek ister. Sonunda uygun bir hanım bulup, ona haber verirler. Ama adam “Önce birlikte olalım. Birbirimizi biraz tanıyalım” anlamında “Ben işadamıyım, numune görmeden böyle bir karar veremem” der.
Mesaj kadına iletilir ve cevap gelir.
“Ben de iş kadınıyım, numune veremem ama istediği kadar referans gösterebilirim.”
Sana yeterli olanı diliyorum
Baba kızıyla havaalanında vedalaşırken, “Seni seviyorum ve sana yeterli olanı diliyorum”dedi. Kızı cevap verdi: “Baba beraber geçirdiğimiz bu hayat bana yetti de arttı bile. Sevgin her zaman ihtiyacım olan tek şeydi. Sana da her zaman yeterli olanı diliyorum.”
Öpüştüler ve ayrıldılar… Adam bir hayli yaşlıydı; muhtemelen kızını son görüşüydü.”Kızım belki de son seyahatini benim cenazeme gelmek için yapıyor olacak” diye mırıldandı.
Baba kızın konuşmasına kulak misafiri olan bir yolcu sordu: “Ayrılırken ‘Sana yeterli olanı diliyorum’ dediniz. Bu ne anlama geliyor acaba?”
Adam cevap verdi: “Sana gün ne kadar gri gözükürse gözüksün, parlak bir bakış açısı vermeye yetecek kadar güneş diliyorum… Güneşin varlığı için daha fazla şükretmeye yarayacak kadar yağmur diliyorum… Hayatındaki en küçük şeyleri bile önemli görmene yetecek kadar acı, sahip olduklarına şükretmene yetecek kadar kayıp diliyorum.”
Adam ile büyücü
Adamın biri halinden yakınıyormuş: “Çalışıyorum, didiniyorum, ama ancak geçinebiliyorum. Üstelik yalnızım.”Sonra aklına uzak diyarlarda yaşayan o büyücü gelmiş. Hemen yola koyulmuş… Dağda bir kurda rastlamış; bir deri, bir kemik. Kurt, nereye gittiğini sormuş. Adam, derdine çare bulmak üzere Kaf Dağı’nın ardındaki o büyücüyü aradığı cevabını vermiş. Kurt, “Aman benden de haber götür. Gece gündüz dolaşıyorum, bir lokma yemek zor buluyorum. Açlıktan ölmek üzereyim. Ne yapayım?” demiş.
Bir süre sonra adam genç ve güzel bir kıza rastlamış. O da, çok zengin olduğunu, ama paranın pulun mutsuzluğunu gidermeye yetmediğini söylemiş. Adam, onun hakkında da büyücüyle konuşmaya söz vermiş.
Az gitmiş, uz gitmiş, birden çok yorulduğunu hissetmiş, bir ağacın dibine çöküvermiş. Ağacın tek bir yaprağı bile yokmuş. O da rica etmiş: “Büyücüyle konuştuğunda benden de söz et. Belki benim de derdime derman olur. Burası çok verimli bir arazi ama yapraklarımın tümü döküldü.”
Nihayet adam Kaf Dağı’na varmış ve büyücüyü karşısında görmüş. Derdini anlatmış, büyücü ona şu tavsiyede bulunmuş: “Zengin ve mutlu olabilmen için sana bir şans veriyorum. Şimdi geldiğin yoldan geri dön, evine git.”Adam, yolda karşılaştıklarının ricalarını da büyücüye iletmiş ve tavsiyesini almış. Sonra da geldiği güzergâhtan evine doğru yola revan olmuş.
Ağacın yanına geldiğinde, büyücünün sözlerini aktarmış: “Köklerinin tam yanında altın dolu bir sandık varmış. Bu yüzden beslenemiyormuşsun. Sandık çıkarılırsa meyven ve yaprağın olacak.” Ağaç sevinmiş… Adama “Haydi orayı kaz, sandığı çıkar, sen de zengin olursun” demiş. Adam itiraz etmiş: “Yok, yok! Bana kendi şansımı verdi, eve dön dedi. Vakit geçirmeden evime dönmem lâzım.”
Dönüş yolunda genç kıza rastlamış. Ona, “Sana da büyücüden tavsiye getirdim” diye konuşmuş. “Sevinçlerini ve acılarını paylaşabileceğin birini bulup evleneceksin.”Genç kız ona sarılmak istemiş, “Haydi gel benimle evlen” diye ısrar etmiş. Ama bizimki “Hayır” cevabını vermiş. “Buna zamanım yok, büyücü eve dönmemi istedi. Şansımı orada bulacağım.”
En nihayet bir deri, bir kemik kalan kurt çıkmış karşısına. “Benim için büyücü ne dedi?” diye sormuş:
– O kurt yiyecek bir aptal bulamazsa, aç susuz dolaşmaya mahkûmdur dedi. Ben de söylediğinden pek bir şey anlayamadım.
Tabii ki kurt anlamış ve bir türlü önüne çıkan şansı değerlendiremeyen aptal adamı bir hamlede yutuvermiş.
Zeytin Ekmek
Genç, beyaz, gürbüz kadın, tıpkı zalim âşığının hışmına uğramış evvel zaman cariyesine benziyordu… Soluk basma entarisi parça parçaydı. Gür, kıvırcık, kumral saçları, mermer kadar beyaz omuzlarına dökülmüş, celladını bekleyen bir masum gibi, derin derin düşünüyor; çürük kafesli, çarpık cumbadan sokağa bakıyordu. Zeynep Kâmil Hastanesi’ne inen bu yol pek tenhaydı. Komşu duvarların üstünden aşan bahar çiçekleriyle süslenmiş sık dallar, bozuk kaldırımlara, ince tül gölgelerini yaymışlardı. Saçaklarda, kırık kiremitler arasındaki yuvalarının insani sefaletini duymayan mesut serçeler, sanki başka bir bayramın zevkini sürüyorlarmış gibi cıvıldıyorlar, uçuşuyorlar, sevinçlerinden kaplarına sığamıyorlardı. Genç, beyaz, gürbüz kadın birdenbire,
— Aaa…
Diye haykırdı.
Kalçalarını sarsan hızlı bir hareket ile toplandı. Dizlerinin üzerine kalktı. Sonra dirseklerini pencerenin kenarına dayadı. Canlanarak, uzandığı dayanağından birdenbire doğrulmuş bir heykel kadar bediî ve şirindi. Seslendi:
— Sabire, Sabire!
Sokaktan geçen iki şık kadın hemen durdu. Uzun boylusu, biraz şaşkın, sesin geldiği tarafı aradı. Siyah kaşlarını çatarak cumbaya baktı. İnce şifon çarşafının altında şekli görünen uzun oyluğuna altın el çantasını vurarak sordu:
— Kim o?
— Ben.
— Sen kimsin ayol?
— Naciye!
Altın çantayı avuçlarına aldı. Asabi asabi sıktı. İyice cumbaya döndü. Tekrar sordu:
— Hangi Naciye?
— Bahtiyar Efendi’nin kızı!
— Hangi Bahtiyar Efendi’nin?
— Sandık emini Bahtiyar Efendi’nin.
— Ne!
— Ya…
Bir an öyle kaldı. Bu yer odasının kopuk, perişan kaplamalarına baktı. Kırık camlara gazete kâğıtları yapıştırılmıştı.
— Ayol burada ne arıyorsun?
— Hiç.
— Ne demek hiç?
— Evimiz işte!
— Eviniz mi?
— Evet.
Uzun boylu kadının yanındaki de şaşırmıştı. Birbirlerine bakıştılar. Bir şaka işitmiş gibi gülümsediler. Uzun boylu, cumbadakine,
— Yalancı seni! Aç bakayım kapıyı!.. Ben senin burada ne aradığını anlarım, dedi.
Üzerine mahalle çocuklarının tebeşirle kuş resimleri yapmış oldukları çürük kapıya yaklaştı.
Sabire ile Naciye çocukluk arkadaşıydılar. Balkan bozgunu başladığı zaman, aynı kazada, birisinin babası hâkim, birisininki sandık eminiydi. Kaçarken birbirlerini kaybettiler. İşte altı sene sonra yine karşı karşıya geliyorlardı. Fakat Sabire, Naciye’nin üstünü başını görünce,
— Bu ne hâl kız! Sana kuduz köpek mi saldırdı? Diye haykırdı.
Naciye de, onun şık siyah çarşafına, açık boynundaki iri zümrüt taşlı platin pantantifine, elindeki büyük altın çantaya bakarak şaşıyordu. Hâlinden birdenbire sıkıldı:
— Fakirlik, diyebildi.
Sabire, gözlerini etrafa bir gezdirdi. Sıvaları dökülmüş bölmeler, kaplamasız tavan, buraya ahırdan bozma, sefil bir kümes manzarası vermişti. Yanındakine döndü,
— Ne kadar güzel değil mi? Dedi.
— Maşallah.
Bu kendinden biraz yaşlıca, fakat daha şık, daha kokot bir kadındı, kumral yüzünde bir Çerkez gururu vardı. Bu kadar berbat bir eve girmeyi gereksiz görüyor gibi kapıdan bakıyor, içeri giremiyordu. Şaşkın bir suskunluk içinde, üç kadın, birbirini tekrar süzdüler. Sabire, içinde,gayri ihtiyârî bir merhamet sedası duyulan şefkatli bir sesle,
— Vah Naciye, vah…dedi. Annen nerede?
— Öldü.
— Baban?
— O da öldü.
— Kardeşin?
— O da öldü.
— Ee, sen burada ne oturuyorsun?
— Burası kocamın evi.
— Kocanın evi mi?
— Evet.
— Neci bakayım, kocan?
— Duvarcıydı, ama şimdi asker.
— Nerede?
— Burada. Haydarpaşa’da. Amele taburunda.
Tekrar sustular. Zavallı kız, bu şık hanımları tek odacığına çağıramıyordu. Fakat Sabire, zenginlere, kibarlara mahsus o gaddar tevazuyla güldü:
— İçeri girelim, seninle konuşalım, dedi. Vah Naciye, vah… Kız, sen ne talihsizmişsin.
— Buyurun.
Sabire, arkadaşı hanıma döndü:
— Gel azıcık oturalım. Gördün ya şu kızı…. Bu kadar güzel bir kadına rastgeldin mi? Allah aşkına söyle. Şu saçlara bak.. Bu kıvırcıklar doğal. Öyle yapma değil, dikkat et Allah aşkına…
Ciddi kadın gülümsüyor,
— Maşallah, maşallah, diyordu.
Dar, pis, karanlık, toprak döşeli sofayı geçtiler. Odaya girince fakirliğin sefaleti, bu iki kadını donmuş gibi dimdik bıraktı. Bir yerde oturamıyorlar, oturacak yer bulamıyorlardı. Naciye bütün bütün büzülmüştü. Sanki bu sefalet kendi cinayetiymiş gibi önüne bakıyor, utanıyor, sıkılıyor, kızarıyordu. Köşede yırtık bir hasırın üstüne birkaç yatak yığılmıştı. Hasırın ucunda bir gaz sandığı vardı. Büyücek bir testi, yanında bir vesika ekmeği, yeşil bir çanak dolusu zeytin duruyordu. Cumba ile perdesiz pencerenin önündeki tahtadan sedirin üstüne ince, eski bir yol keçesi örtülmüştü.
Naciye, “Buyurun! Temizdir!” diye burasını gösterdi.
İki kadın tahta sedire iliştiler. Arkadaşı, basık tavana, badanasız duvarlara bakarken, Sabire, eski çocukluk arkadaşıyla yine konuşmaya başladı:
— Şöyle yanıma gel bakayım.
. . . . .
— Gel otur yanıma!
Naciye de sedire oturdu.
— Ne oldu sana böyle kız?
— Talih işte!
… Yavaş yavaş anlatmaya başladı. Babası Selanik’te hastalanmış, İstanbul’a geldiklerinin ayında ölmüştü. Annesiyle Üsküdar’da bir oda tutup, başlarını sokunca, yine hastalık peşlerini bırakmamıştı. Annesi de zatürreden ölmüştü. Naciye yalnız kalınca, ev sahipleri olan dul kadın, haline acımış, ona çarşıya gidip bekâr odalarından bir kocacık buluvermişti. İşte dört senedir onunla yaşıyordu, bu adamcağız iyiydi, fakat çok fakirdi. Muharebeden evvel bir mecidiye gündelikle yapılarda çalışıyordu. Asker olunca, Naciye’ye otuz kuruş maaş bağlanmıştı. Eve izinli geldiği akşamları, bazı karavana çorbası da getiriyordu.
— Allah’a çok şükür, geçinip gidiyoruz! deyince, Sabire coştu:
— Bu haline şükrediyorsun ha?..
— Elhamdülillah!
— Kız, sen budala imişsin! Gece gündüz, vesika ekmeği… Katık zeytin… Sonra üstüne de dua ha?
Birden yaşlı, kumral kadına döndü.
— Gördün ya, Füsun Hanım, Allah’ın ne iyi kulları var, dedi.
İkisi de Naciye’ye tereddütlü gözlerle bakıyorlardı. Açlık, sefalet içinde bu renk, bu güzellik, bu vücut nasıl dayanıyor, solmuyordu. Kendileri, zenginler, bol yemeklerle, şırıngalarla, şaraplarla kansızlıktan kurtulamıyorlardı. Naciye sıkılarak,
— Senin baban nerede? diyebildi.
Sabire,
— Bilmiyorum. Dışarlarda bir yerlerde! dedi.
Naciye, şık kadının ta gözlerinin içine baktı.
— Annen?
— O da beraber…
— Sen?
— Ben mi? Uzun hikâye! Evvela, bir zâbitle evlendim. Sonra ayrıldık.
— Şimdi kiminle oturuyorsun?
— Akrabalarımla.
Fakat Naciye, Sabire’nin İstanbul’da akrabaları, hem de zengin akrabaları olduğunu bilmiyordu. Zaten o da kendi gibi Rumeliliydi. Fakat daha ziyade sormadı. Sustu. İki kadın onun güzelliğine şaşıyorlar, gür saçlarını okşuyorlardı. Sabire dayanamadı. Basma entarinin altında parlayan ensesini tuttu, boynundan öptü. Naciye utanıyordu. İki kadın, talihin bu güzel vücuda nasıl musallat olduğuna kızıyorlar, çirkin zenginlerden bahsediyorlardı.
Sabire,
— Refika’yı düşün Füsun! O kazık kadar karı… Köşklerde, otomobillerde! İnsan yüzüne bakmaya korkar. Bir de şu Naciye’ye bak! Acaba Cemil, öyle bir kadını rüyasında görse ne yapar?
— Gözlerine inanmaz!
— Vallahi inanmaz…
Sabire, yanında kızaran, sefaletinin mahcubiyeti, zenginliğin şaşaası karşısında bunalan, biten Naciye’ye,
— Doğru söyle, ayda yalnız otuz kuruşla mı geçiniyorsun? diye sordu.
— Geçen sene asker dikişi de dikiyordum. Bu sene bulamadım.
— Vah zavallı!
. . . .
— İnanamıyorum. Nasıl yaşarsın!
— Bayağı!
— Canım, nasıl yaşarsın? Otuz kuruşla küçük bir kanarya geçinemez.
— Kocam, her hafta ne yapıp yapıyor, yarım okka zeytin getiriyor. Ben de idare ediyorum.
Buna Sabire ile Füsun inanamıyorlardı. Evlerindeki hizmetçilerin vesika ekmeği yemediklerini hatırlıyorlar, acı acı gülüyorlardı.
Füsun,
— Ne diyeyim, dünya işte bu! diye başını salladı. Demek o ekmek de yeniyormuş. Vallahi bizim Bobi’ye verdik, yemedi. Hem de kızdı. Öyle acı acı havladı ki… Kudurdu sandık…
Sabire sinirli bir hareketle,
— Ben seni burada bırakmam vallahi Naciye! diye haykırdı. Haydi kalk…
— Nereye!..
— Bize gideceğiz…
— Aaa, nasıl olur?
— Nasıl olacak, bayağı!
— Kocamdan izin almadan…
— Haydi, deliliği bırak, gel bir gece bizde kal. Ye, iç sonra bak bir daha buraya dönebilir misin?
— A, aaa…
— Haydi, haydi diyorum.
Naciye’nin evden çıkıp izinsiz bir yere gitmeyi aklı almıyordu. Vâkıâ, kocası bu gece gelmeyecekti. Fakat nasıl olurdu? İki kadın ona acıyor, dört senedir kulübesinde sıcak yemek pişmediğini duydukça, üzüntülerinden ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Kendileri bugün araba ile Kadıköy’den buraya bir aşçı aramaya gelmişler, bu kadının evini bulamamışlardı. Evdeki aşçı, hizmetçilerle geçinemiyordu. Onun için savmak istiyorlardı. Füsun, bu akşamki, yemeklerden başladı. Yaptırdığı tatlıları söylüyordu. Şaraptan, şampanyadan bahis açtılar. Naciye, çocukluk arkadaşının her sofrada kırk liralık şampanya içtiğini duyarken, kulaklarına inanamıyor, tatlıların, böreklerin, külbastıların hikâyesiyle midesi uyuşur gibi oluyordu. Onlarla konuştukça, kendi talihsizliği, sefaleti gözünde daha ziyade büyüyor, felaketinin birdenbire farkına varıyordu. İçinden, “Bir gecelik misafirlik! Ne olur? Bari doya doya bir yemek yerim!” diyordu. Yıllar vardı ki, ta bozgundan beri tatlıya, böreğe hasretti. Hatta zeytinden peynirden başka bir şeyin tadını unutmuş gibiydi. Dayanılmaz bir yemek hasretinin sarsıcı nöbetleri onu hıçkırtmaya başladı. Sabire’ye bu gece gidecekti. Fakat üstü başı yoktu. Sıkıla sıkıla bu mazereti söyledi. Füsun’la Sabire birbirlerine bakıştılar. Sabire,
— Naciye’yi alır, Doğancılar’a Muazzez Hanım’a gideriz. Onu bir güzel giydiririz. Muazzez de iridir. Etekleri, çarşafı Naciye’ye tam gelir! Dedi.
Füsun,
— Vallahi iyi akıl ettin. O deliyi de, bugün bize götürürüz, cevabını verdi.
Kalktılar. Naciye, sabahtan beri bir şey yememişti. Son derece acıkmadan vesika ekmeğiyle zeytini midesine indiremiyordu. Artık dört senedir zavallıya bir tiksinme gelmişti. Naciye’nin yemek, aşçı, tatlı, börek laflarıyla hayali alevlenmişti. Artık bir şey düşünemiyor, “Ah, bu gece kimbilir neler yiyeceğim?” diyordu. Birdenbire evine gelen bu talihli arkadaşının nasıl zengin olduğunu muhakeme edemiyor, dimağında sabit bir fikri, altın bir sofra gibi doluyor, ağırlaşıyordu. Gayri ihtiyarî gözünün önüne beyaz örtülü bir masa geliyor, bu hayali masanın üstünde dumanlı külbastılar, hoşaflar, tepeleme pilavlar, kompostolar, dondurmalar görüyor gibi oluyordu. Daldığı yemek hülyasıyla tamamıyla sersemlemiş gibiydi. Onlar kalkınca, o da meçhul bir sevinçle doğruldu, yatağın arasından eski, yamalı, siyah yünden bol bir çarşaf çıkardı. Utana utana giydi. Sabire ona bakıyor, bakıyor,
— Allahaşkına Füsun, bir kere şuna bak! Bu paçavraların içinde bile sultan gibi durmuyor mu? diyordu.
Kapıdan çıktıktan sonra çok yürümediler. Küçük caddenin önünde bir araba onları bekliyordu. Binerken Sabire arabacıya,
— Doğancılar’a çek! Dedi.
Naciye karşılarına oturdu. Yolda hep eğlenceden, esvaptan, modadan konuştular. Fakat Naciye pek bunları dinlemiyor, bu akşam bir zengin yemeği yiyeceğini hayal ediyordu. Ötekiler hep onun güzelliğine bakıyor, kollarını tutuyorlardı.
Füsun,
— Naciye Hanım’ın elleri de bozulmamış… diyordu. Sanki her gün sütle yıkanmış gibi…
Hakikaten Naciye’nin elleri, kolları son derece güzeldi. Her akşam mahalle çeşmesinden taşıdığı soğuk sularla bol bol yıkanırdı. Sabun çok pahalı olduğu için kirlenmekten korkar, kara kışta abdestini soğuk suyla alırdı. Beyaz boyalı büyücek bir evin önünde arabayı durdurdular. Bu ev, bu mahallenin eski ahşap, boyasız evleri arasına misafirliğe gelmiş yabancı bir konağa benziyordu. Kapıyı gayet beyaz önlüklü bir kız açtı. Sabire sordu:
— Hanım evde mi, Eleni?
— Evde.
— Haydi, geldiğimizi haber ver.
— Buyurun…
Mermer döşeli bir taşlığa girdiler. Hizmetçi kız koşarak yukarı çıktı. Merdivenlerden çıkarlarken deli gibi bir kadın onları karşıladı.
— Ah hainler! Nereden estiniz böyle…
Evvela Füsun’a sarıldı. Sonra Sabire’yi kucakladı. Öpüştüler.
— Nereden estik, bil bakalım?
— Bilmem… Gece burada mısınız?
— Hayır.
Bu, fazla boyanmış, oldukça yaşlı, oldukça güzel, yorgun bir kadındı. Büyük gözlerine kuyruklu sürmeler çekmişti. Naciye’ye baktı. Sonra gözlerini kapayarak misafirlerine sordu:
— Bu tebdil hanım da kim?
— Tebdil değil, kendi üstü başı…
— Eğlenmeyiniz.
Sabire yemin ediyordu.
— Vallahi tebdil değil! Senden giyecek; etek, çarşaf, ayakkabı almaya geldik. Bu gece bizim misafirimiz!
— Yalan, yalan…
— Vallahi diyorum…
Kadın, kızaran Naciye’ye bakıyor, inanamıyordu. Bir erkek tavrıyla,
— Ne güzellik yahu! diye haykırdı.
Hepsi birden tekrar dönüp Naciye’ye baktılar. Füsun,
— Giyinsin de, siz ona o vakit bir bakın!
Geniş bir yatak odasında, gayet büyük bir aynalı dolabın karşısında, üç kadın Naciye’yi soydular. Onu çıplak görünce deli oluyorlardı. Ev sahibi Muazzez, ellerini oyluklarına vuruyor,
— Ah yarabbi, erkek olsaydım! diye haykırıyordu.
Şık, beyaz ipekten, gayet ağır bir elbise giydirdiler. Çoraplarını giydirirken ayaklarının, bacaklarının beyazlığı, güzelliği onlara çığlık attırıyordu. Saçlarını kaldırdılar. Bu kumral, kıvırcık, parlak saçlar o kadar çoktu ki… Sahte kıl koymaya hacet bırakmıyordu. Sonra hemen oraya, şezlonga oturarak eserlerine hayran kalan sanatkârlar gibi, süsledikleri bu vücudu seyre daldılar. Naciye bir şey söyleyemiyor, gülümsüyor, güzelliği için söylenen sözleri biraz mübalağalı buluyor, “Acaba sahi mi?” gibi yan gözle, yavaşçacık, aynadaki hayaline bakıyordu.
Hizmetçi kız, gümüş bir tepsi içinde çay getirdi. Küçük bir mangalın başına mavi, ipek kaplı sandalyeleri çektiler, oturdular. Naciye’yi de karşılarına oturttular. İnce yaldızlı cigaraları yaktılar. Hep erkeklere dair konuşuyorlardı. Naciye dinliyor, saf bir kadın düşüncesiyle içinden “Galiba bunlar kötü” diyordu. Fakat, işte ne kadar zengindiler! Giydikleri ipek, oturdukları ipekti. Ayağının altında yumuşaklığını duyduğu parlak, pembe halı da hiç şüphesiz ipekliydi. Kim bilir sofraları nasıldı? Gümüş tepsinin üzerinde altın kakmalı şeker kutusuna bakıyor, sabahtan beri ağzına hiçbir şey atmamış bir oruçlu muhayyilesiyle külbastılar, pilavlar, tatlılar, börekler düşünüyordu. Yine hıçkırmaya başladı. Evet, bu akşam o da bu sıcak, bu yağlı yemeklerden yiyecekti. Hıçkırırken sarsılıyor, sanki bu gayri ihtiyarî hal büyük bir ayıpmış gibi utanıyordu. Hıçkırığını tutmaya çalışırken sanki kulakları yeni açılmış gibi, Sabire ile arkadaşlarının sözlerini duyuyordu:
Biri diyordu ki:
— Rıza, bu kıza bir gece için bin lira verir.
Muazzez reddediyordu:
— Vermez! Pis, kurum satar, ama paraya gelince cesareti yoktur.
— Miloviç’e on bin lira vermiş!
— O başka…
— Niçin başka!
— İnat üzerinedir belki..
— Ey, Hacı İbrahim görse ne yapar?
— İşte ondan korkarım. Para vermez, ama o saatte köşk filan almaya kalkar.
Naciye, pahasından bahsolunan kızın kendisi olduğunu anlayınca kalbi çarpmaya başladı. İşte onu, ihtimal bu gece, birisine peşkeş çekeceklerdi. Aniden kalkıp soyunmak, yine kendi paçavralarını giymek, koşa koşa evine kaçmak istedi. Kımıldadı. Ona da bir cigara yaktırmaya çalışıyorlardı.
— İçmem, vallahi! dedi.
Israr etmediler. Fakat bu ipek esvaplar içinde o kadar rahat etmişti ki, kolundaki pembe tül, tarif olunmaz bir lezzetle cildine dokunuyordu. “Bir geceden ne olur? Hemen birisinin kucağına atmazlar ya… Bu akşam biraz sıcak yemek yerim, yarın erkenden yanlarından kaçarım!” diye düşündü. Midesi tıpkı bir kalp gibi atıyordu. Yine onların sözlerini duymuyor, dört senedir hasret kaldığı etleri, tatlıları, muhallebileri hatırlıyordu. Karnı fena hâlde acıkmıştı. Şimdi kalkıp kaçsa, evinde ne yiyecekti? Gözünün önüne odasında, gaz sandığındaki yeşil çanak geldi. Bu siyah zeytinler sanki birer azap aletiydi. Vesika ekmeğini çiğniyor gibi, bir an dişleri gıcırdadı… Yutkundu. Ne olursa olsun, bu gece, bunlarda kalacaktı. İçinden, “Yemek için… Yemek için…” diyor, tehlikede kalacak namusunu aklına getirmek istemiyordu. Sabire, Füsun, Muazzez yapacaklarını ondan gizlemiyorlar, kendini birtakım beylere göstererek hepsini deli edeceklerini söylüyorlardı.
Muazzez,
— Hemen arabaya binin. Dört vapuruna yetişin! Moda’da dolaşın. Mutlaka birine rastgelirsiniz… diyordu.
Kalktılar. Çarşaflandılar. Naciye’ye de siyah ipekten bir çarşaf giydirdiler. Eline kadifeden, altın kenarlı, şık bir çanta verdiler. Sonra uzun uzun öpüşmeye başladılar. Muazzez, Naciye’yi de öptü. Kapıya kadar hepsini indirdi. Sabire ile Füsun, bu sefer Naciye’yi karşılarına almadılar. Sıkıştılar. Ortalarına oturttular. Arabayı kuvvetli atlar, tenha yolda uçuruyordu. Naciye, yine yemek hülyalarına dalmıştı. Sabire ile Füsun’un konuştuklarını duymadan işitiyordu. Haydarpaşa’da deniz kenarından geçerlerken etrafına görmez nazarlarla bakıyordu. Kadıköy’ü hiç bilmezdi. Üsküdar’ın, mahallesinin harap evlerine alışan gözleri, temiz parke döşeli sokakları yabancı görüyor, kâgir binalara bakarken, kendini bir ecnebi memleketinde sanıyordu. Yolda gayet şık beyler, onlara eliyle selam veriyorlardı. Araba nihayet bir meydanlıkta durdu. Burası yüksek bir yerdi. Âdeta bir seyir yeri gibi kalabalıktı. Kenarında büyük ağaçlar vardı. Ağaçların arkasında nihayetsiz deniz görünüyordu. Başka arabalar da duruyordu. Kadınlarla erkekler karmakarışıktı. Geziyorlar, konuşuyorlar, gülüşüyorlardı. Naciye, etrafına bakarken birdenbire Sabire’nin birisiyle konuştuğunu duydu. Başını çevirdi. Bu siyah, kesik bıyıklı, zayıf, sarışın bir gençti. Ayağında beyaz pantolon, arkasında lacivert bir ceket vardı.
— Allah aşkına bu kim, diyor, Sabire gülüyordu.
— Bilmem! Yanımıza binmiş işte.
Naciye kulak kabarttı. Gencin gözlerine gözleri rastgelince ürkmüş gibi yüzünü Füsun’dan tarafa çevirdi. Bu kadın gayet ciddi duruyor, delikanlıyı görmemiş gibi davranıyordu.
— Allah aşkına söyle, kim?
— Bir insan işte…
— Melâike be…
— Ne zannettin?
— Kuzum Sabire, tanıştır…
— Erkekle konuşmaz yavrum. O bize mahsus…
— Allah aşkına diyorum.
— Bize gel bu gece.
— Siz kalabalıksınız. Biliyorsun ya, ben artık içemiyorum. Siz eğlenirsiniz. Son vapurla geldim. Karnım da tok. Sonra aranızda ben seyirci kalırım.
— İyi ya işte, seyirci kal.
— Yağma mı var?
— Ey, sen de bu peri kızını al götür, yağma mı var?
— Sabire, aksilik etme. Bizimkiler bir haftadır Büyükada’da. Köşkte kimseler yok. Bu fırsat bir daha ele geçmez. Takdim et, şunu bana; birkaç gün sayende yaşayayım…
Çok yavaş konuşuyorlardı. Fakat Naciye, kalbinin sesiyle beraber ikisinin sözlerini, noktası noktasına işitiyordu:
— Benim sayemde yaşarsan, bana ne yaparsın?
— Sen söyle! Ne istersin!
— Hayır söylemem!
— Şimdi sana yüz lira veririm…
— Daha çık! Daha çık!
— Yüz yirmi.
— Bitpazarı’nda mısın yahu! Neden kuruş kuruş çıkarsın.
— Yüz elli Sabire!
— Çık, çık! Gözünün önüne o kart Miloviç’i getir de, sonra dikkatle istediğin kıza bir bak. Çık bakayım biraz.
— İki yüz…
— Ona ne vereceksin!
— Sen karışma.
— Söyle, söyle.
— Vallahi Sabire, ben ömrümde böyle güzel görmedim. Belki kapatırım, yahut alırım.
— Haydi defol oradan, üç senedir her gördüğünü kapatmaya kalkarsın. Biliyorsun ya, beni de öyle altı ay kadar aldatmıştın.
— Ama bu pek güzel!
Âdeta kendi üzerine pazarlık ediyorlardı. Canı sıkıldı, yine arabadan atlayıp kaçmak aklına geldi. Fakat nereye gidecekti. Açlıktan içi bayılıyordu. Evini hatırladı. Dişini sıktı. Yine yemek kokuları duyar gibi oldu. Sabire ile konuşan genç, onları gezmeye davet ediyordu. Füsun’a rica etti. Arabadan indiler. Sabire, garip bir acele ile geri döndü.
— Çocukluk arkadaşım Naciye Hanım! dedi.
Naciye’ye de,
— Paşa babasının paralarını bol bol yiyen Fasih Bey… derken, iki kat oldu.
Şaşalayan Naciye gülümsedi. Kalabalığa kapıldılar. Dolaşmaya başladılar. Yeldirmeli kadınlar, gençler hep onlara bakıyorlardı. Bu dolaşma epeyce sürdü.
Naciye’nin karnı o kadar acıkmıştı ki… Âdeta midesinde bir sızı duymaya başladı. Gözlerinin önünde siyah siyah lekeler uçuyordu. Güneş ağaçların arkasında kayboluyor, denizin sonunda gök, pembe, kırmızı bulutlarla doluyordu. Kalabalığın içinde bazı bisikletli çocuklar da geçiyorlardı.
Sabire,
— Haydi, artık çocuklar, gidelim, dedi. Yoruldum. Bu gece ziyafetimiz de var. Bizi beklerler.
Füsun sordu:
— Fasih Bey de gelecek mi?
— Sor kendine. Gelmiyor.
Fasih cevap verdi:
— Beni affediniz efendim.
Sabire,
— Fasih! Bu gece bizde kalabalık çok, Naciye gürültüye alışmamıştır. Bu gece sende misafir kalacak! dedi.
— Memnuniyetle, tenezzül ederlerse!
. . . . . . . .
Naciye cevap vermedi. Yorgunluktan sanki hastalanmıştı. Kımıldayacak hali yoktu. İradesiz bir hayal gibiydi. Yalnız gülümsedi. Eğer Sabire’de kalsa, çalgı çağanak, içki, gürültü içinde ihtimal yemek zamanı uzayacak, gece yarısında bile sofraya oturulamayacaktı. Halbuki bu delikanlının evi tenhaydı. Artık işte gece oluyordu. Ellerinden kaçmak, kurtulmak ihtimali kalmamıştı. Onunla gitmek daha hayırlı değil miydi? İçinden, “Hemen gidip sofraya otururuz. Karnımı doyururum! Sonra bir mazeret uydurur, belki sabaha kadar teslim olmam. Sonra kaçarım!” diyordu. Fasih’in arabası bu meydanlığın sonunda duruyordu. Sabire’yle Füsun’la vedalaştılar. Delikanlı hemen koluna girmişti. Arabaya bindiler. Lambalarını yakmış dükkanlar arasından geçmeye başladılar. Genç de ona güzelliğinin fevkaladeliğinden bahsediyordu.
— Aman yarabbi! Siz nerde doğdunuz? Nerde büyüdünüz? Ne letafet! diye tuhaf sualler soruyordu.
Kendisini bir takdim için Sabire’ye iki yüz lira veren gencin zenginliğini düşünen Naciye, bu akşam oturacağı sofrayı da gözünün önüne getirmeye çalışıyordu. Altıyolağzı’nı, Yoğurtçu’yu, Bağdat Caddesi’ni dörtnala geçtiler. Fasih Bey, onun dalgınlığını çok güzel buluyor;
— Ne düşünüyorsunuz, Allah aşkınıza… Bir kederiniz mi var? diyordu.
— Hiç efendim.
— Ne böyle dalgınsınız?
— Hiç efendim!
Gence, dönüp, “Hemen doğru sofraya oturalım, olur mu?” diyeceği geliyordu. Sağ tarafında batan güneşin hâlâ gölgeli kızıllığı silinmemişti. Ihlamur’u geçtiler. Araba durunca, derin uykudan uyanmış gibi sarsıldı. Fasih yere atlamış, ona elini uzatıyordu.
— Buyurun…
İndiler. Demir parmaklıklı bir kapının önünde duruyorlardı. İçerde karanlık, ağaçlık bir yolun sonunda bir bina gölgesi görünüyordu. Kapıdan girince Fasih,
— İslam! İslam! diye bağırdı.
Uzaktan bir Arnavut sesi cevap verdi:
— Efendum?
— Haydi salonun gazlarını yak!
Karşılarına çıkan uzun boylu, bahçıvan kılıklı bir herifti.
— Başüstüne efendum.
Fasih, Naciye’ye döndü:
— Bahçıvandan başka kimse yok. Sakın sıkılma cicim!
. . . . . .
— Serbest ol artık…
— Peki…
Geniş taş merdivenlerden çıktılar. Antrenin, salonun gazları yakılmıştı. Naciye, ömründe görmediği bu ihtişama, bu süslere hayretle baktı. Hele salonda, âdeta açlığını unutur gibi oldu. Halılar, duvarlarda resimler, vazolar, ağır perdeler, ortadaki masa…. Hepsine ayrı ayrı bakıyordu. Salonda görecek şey kalmayınca yine karnının açlığını duydu. Tabii yemek odası da burası kadar süslüydü. Kimbilir ne yemekler vardı. Şiddetle et, börek kokuları duyar gibi oluyordu. Fasih bülbülleşmişti. Anlamadığı birçok şeyler söylüyor, ona ebedi aşklarından, hatta izdivaçtan, doğacak çocuklardan, sonsuz saadetlerden bahsediyordu.
Ne kadar vakit geçti. Naciye’nin haberi yoktu. Fasih,
— Haydi, artık cicim, yukarı çıkalım! dedi. Aklında hep yemek olan Naciye, gayri ihtiyarî sordu:
— Nereye?
— Yatak odamıza cicim!
— Fakat…
— Ne cicim?
Naciye kendini sıktı:
— Biraz bir şey yesek… diyebildi. Fasih,
— Ay! diye haykırdı. Ne kadar eşeğim! Güzelliğiniz beni şaşırttı. Karnınızın aç olup olmadığını soramadım. Allah aşkına affediniz. Ben İstanbul’da yemiş de gelmiştim. Durunuz bir şey uyduralım.
Sonra kalktı. Açık pancurdan kafasını çıkardı. Yine,
— İslam, İslam! diye haykırdı.
— Efendum.
— Gel buraya ulan, çabuk diyorum.
. . . . . .
— Efendum!
— Haydi biraz yiyecek bir şey uydur.
Naciye yemek lafına iyice kulak kabarttı.
— Ne yapalım efendum?
— Ne yaparsan yap!
— Gece yarısı oldu efendum, şimdi her taraf kapalı.
— Ulan kafa ağrıtma, diyorum, git, ne bulursan bul, çabuk yemek odasına getir.
— Efendum her taraf şimdi kapalu…
— Uzatma lafı diyorum be! Ne halt edersen et!
Arnavut çekildikten sonra, Fasih, Naciye’ye döndü. Güzel elini tuttu. Öpmeye, koklamaya başladı.
— Kusura bakma cicim. Yarın lokantadan getirtiriz, ben akıl edemedim. Affet.
— Estağfurullah…
— Hakikaten eşeklik ettim.
— Estağfurullah…
— Öyle ya, yemeği hiç düşünmedim. Amma sizi görünce şaşırdım vallahi…
İçeri giren Arnavudun ayak sesleri işitildi. Fasih’in söylediklerini artık duymuyor, hep ayak sesleri işitiyor gibi oluyordu.
Arnavut kapının dışından,
— Hazırdır begüm, buyurun! dedi.
Kalktılar. Sofadaki masanın yanından dolaştılar. Fasih, bir kapının önünde durdu.
— Buyurunuz efendim! dedi.
Naciye hızla girdi. Burası geniş, mükemmel bir yemek salonuydu. Büfelerin billurları içinde, yanan lambanın akisleri parlıyordu, büyük dört köşe masanın kenarına, karşı karşıya iki sandalye konulmuştu. Yalnız bir sandalyenin önünde bir tabak duruyordu.
— Buyurun efedim!
. . . . . .
Fasih, Naciye’yi sandalyeye oturttu. Naciye, gözlerini tabakta duran şeye indirince, acı bir çığlık kopardı.
— Aaaaaa!..
Evet bu, siyah zeytin taneleriydi. Yanında da, dört senedir yemekten artık tiksindiği bir vesika ekmeği dilimi duruyordu. Kollarını masaya dayadı. Başını kollarının üstüne kapadı. Ağlamaya başladı. Avazı çıktığı kadar hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Fasih, bu ani tebeddülden bir şey anlamamıştı. “Ne oldu?” diyemiyor, Naciye’nin arkasına attığı pelerinin altından görünen beyaz ensesine bakıyor, vesika ekmeğiyle tabaktaki zeytinleri göremiyordu. Arnavut, köşkün köpeğine verilen, vesika ekmeğinden başka bir şey bulamamıştı. Akşam fasulyesini de bitirmiş, hiç bırakmamıştı.
Buhran şiddetlendi, Naciye’nin gözyaşları kollarını ıslatıyordu.
Fasih hiç durmadan,
— Ne oldun cicim? Ne oldun? diyordu.
Genç kadın,
— Hiç! diye ayağa kalktı.
Kapıya doğru yürüdü. Fasih, önlemek istedi.
— Allah aşkına beni bırakınız. Sonra fena olur! diye haykırdı.
Güzel, ela gözleri çerçevesinden fırlamıştı. Delikanlı çekindi. Genç kadının kapıdan çıkıp gidişine bakakaldı. Bahçenin kumlarına basan adımlarını işitirken,
— Ne isterik kadın! Âdeta bilmece… dedi.
Naciye, karanlığın içinde yürüyordu. Bir yemek için bu gece namusunu feda ediyordu. Kendisini yalnız bir takdim için iki yüz lira veriliyordu. Sonra, işte bu cennet kadar muhteşem, saraylardan süslü köşkün altınlı, gümüşlü, billurlu yemek odasında, karşısına yine zeytin, ekmek çıkıyordu. Yürüdü, yürüdü. Artık ağlamıyordu. Kalbi taş kesilmiş gibiydi. Göğsünde onun ağırlığını duyuyordu. Caddeden daha karanlık bir sokağa saptı. Bu bir yokuştu. Daha hızlı yürüdü. Nereye gideceğini bilmiyordu. Sonra yine bir caddeye çıktı. Uzaktan dalgaların seslerini işitti. Karanlığın içinde daha karanlık ağaçlar rüzgarla hışırdıyordu. Deniz sesinin geldiği tarafa yürüdü. Bir gölge, denizin ortasına doğru uzanmış gitmişti. Bu gölgenin uzanmış üzerinden yürüdü, yürüdü. Bir binanın altından geçti. Yürüdü. Serin bir rüzgar yüzüne çarpıyordu. Bu gölge yol artık bitmişti. Durdu. Karanlık denize baktı, baktı, baktı.
Evet, buraya kendini atmaktan başka çare yoktu. Cennete gitse, sefalet yine onun yakasını bırakmayacaktı. Fakat atılacak kuvveti kendinde bulamadı. Oraya yıkıldı. Karşısında kocaman bir yıldız gibi parlayan fenere gözlerini dikti. Baktıkça bu ziya gözlerinin içinde büyüyor, altın tepsi gibi kırmızılaşıyor, sanki gözlerinden giren tatlı baygın aydınlığı, taş kesilmiş donuk kalbini yavaş yavaş ısıtıyor, eritiyordu.
Ömer Seyfettin
Mutluluk
Bir Kızılderili masalına göre, Kainatın yaratılışı tamamlanmış, sıra insanı yaratmaya gelmiştir… Yaratıcı, insanlara mutluluk da vermek istiyordu. Ama, bu sırrı bir yerlere saklamalıydı. Sordu:
– Acaba mutluluğu nereye gizleyeyim; hemen bulamasınlar?
Kartal söz aldı: “Bana ver Tanrım, onu Ay’a götüreyim”
– Hayır, bir gün gelir oraya da giderler ve onu kolayca bulabilirler.
Yunus balığı, Okyanus’un derinliklerine gömmeyi teklif etti. Bu teklif de kabul görmedi.
Aslan ormanı önerdi; koyunlar ıssız meraları…
En sonunda köstebeğin teklifi geldi:”Allah’ım bu sırrı insanların içine koy… Mutluluk onların kalplerinde saklı olsun… Hazır olan mutluluğu bulabilsin…”
Ve köstebeğin dediği oldu.
Mutluluk yolculuğunu içinize doğru yapmazsanız, neye sahip olursanız olun, mutluluğa kavuşamazsınız. Yolculuk içimizdedir. Mutluluk da.